1478 veya 1479 yılında doğduğu tahmin edilen (A’işa Hâfize) Hafsa Sultan’ın Tatar Türk’ü olduğu bilinir. 1493′de Şehzade Selim’in Hasekisi oldu. 16 yıl Trabzon Sarayında yaşadılar. 6 Kasım 1494 tarihinde Yavuz Sultan Selim Han’a şehzadesi Süleyman’ı dünyaya getirdi. 5 Temmuz 1509′da Süleyman’ın (Kanunî), Kefe’ye Sancak beyi olmasıyla onunla birlikte Kırım’a, üç yıl sonra Şehzade Selim’in cülusu üzerine de yine oğluna refakat ederek Saruhan sancağına (Manisa’ya) gitti. Zaten Selim’in bu üç yılı, babası II. Beyazıd ve kardeşleriyle olan mücadelelerle geçmiş, harem hayatına hemen hiç vakit ayıramaz olmuştu.
Hafsa Sultan’ın düş kırıklığı
Yavuz’un, Hafsa Sultan’ı düşünecek vakti yoktu. Kudretli Sultan, aşk nameleri değil, fetih destanları yazıyor, âleme kudretinin büyüklüğünü ilân ediyordu. Fakat sekiz yıl süren hükümdarlığı boyunca, ömrünü at üstünde, çadırlarda, savaşlarda geçiren kudretli Hünkâr, 22 Eylül 1520′de aniden hayata veda ediverdi.
Artık Hafsa Sultan, “Valide Sultan” olmuş, kocası zamanında erişemediği ikbali kazanmıştı. Şimdi yedi iklime hükmeden yüce bir imparatorun haremine hükmediyordu.
Güzelliği kadar hayırseverliği ile de tanınan Hafsa Sultan, Manisa’da bulunduğu sırada cami, medrese, sıbyan mektebi, imaret, hankâh (tekke), dârü’şşifa ve hamamdan meydana gelen büyük bir külliyenin inşasına başladı (1513). Sultaniye Külliyesi adıyla da bilinen topluluğun, cami ile diğer binalarının bir bölümü onuncu yılın sonunda (1523) tamamlanarak hizmete girdi. Hamam ve dârü’şşifa ise Hafsa Valide’nin vefatından sonra oğlu Kanunî tarafından yaptırılarak külliyeye ilave edildi.İ. Hakkı Konyalı, külliyenin son onarımdan önceki halini şöyle tasvir eder: “Atmış yetmiş sene evveline kadar, Hafsa Sultan’ın bıraktığı heybetli ve haşmetli külliye ayakta idi… İmaret, bütün teşkilatıyla yerini bir viraneye bırakmış, dârü’şşifa’nın, medreselerin, tabhane, dershane ve hamamların kubbeleri çökmüş, baykuşlara tünek olmuştu. Yıkılan imaret ve hankâhın (tekke) enkazı, dârü’şşifa’nın ve hamamların önleri ve kubbelerinin eteklerini birer dağ yavrusu gibi altlarına almıştı. Mimârîsi bakımından çok enteresan, muhteşem çinili ve mihraplı olan cami tam on sene saman deposu yapılmıştı. İnsanın elini süremeyeceği ahşap süsleri, nakışlar, hatta eşsiz Kur’an cüzleri samanların, tozların altında kalmıştı!”(1)Hankâhı vali yıktırdı!
Hafsa Valide Sultan; cami, medrese ve sıbyan mektebi ile birlikte bir imaret ve hankâh binası da inşa etmişti. Caminin batısında yer alan bu imaret ve hankâhın kileri, ahırı, abdest alma yeri, odunluğu, deposu ve mutfağı vardı. Külliyenin önceleri hankâh, sonradan tekkeden dönüştürülmesi sebebiyle “Tekke Medresesi” adıyla anılan ve ülke kültürüne hizmet veren bu birimi, 1934 -1935 yıllarında dönemin Manisa Valisi Murat Germen tarafından yıktırıldı. İmaret de hankâhla birlikte tamamen ortadan kaldırıldı. Hâlbuki Hafsa Sultan, özenle hazırladığı vakfiyesinde, bu vakfın sonsuza kadar satılamayacağını, hiçbir kuruma bağışlanamayacağını, eğer bir şekilde yıkılsa dahi, binaların tekrar inşa edileceğini şarta bağladığı halde bunların hiçbirine uyulmadı, binalar merhametsizce tahrip edildi. Hafsa Sultan Dârü’şşifası, Valide Sultan’ın vefatından sonra (1534), onun vasiyetine uyularak, oğlu Kanunî Sultan Süleyman tarafından yaptırılmış (1539), Vakıflar İdaresindeki belgelere göre, Dârü’şşifa mükemmel bir müessese olarak tesis edilmişti. Onarıldıktan sonra Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’nın emrine verilen dârü’şşifa, zamanımızda Sağlık Müzesi olarak kullanılmaktadır. Dârü’şşifa’da, 1951′den beri her sene şenlikler düzenlenmekte, oradan halka “Mesir Macunu” dağıtılmaktadır.