Bergama, M.Ö.7. a tarilenen sur duvarlarıyla Pers, Büyük İskender, Frigya, Trakya Krallığı, Selevkos Krallığı, Roma ve Bizans dönemlerini görmüştür. 1302 yılında Bizans hakimiyeti ortadan kalkan şehirde Karesioğulları Beyliği idareyi ele almış, 1341 yılından hemen sonra ise Bergama Osmanlılar tarafından alınmıştır.
1901 yılında Sultan Abdülhamid’ in tahta çıkışının 25.yıldönümü nedeniyle ve padişahın emri üzerine, Sadrazam Küçük Sait Paşa tarafından yaptırılmıştır. Son derece zarif görünümüyle Konak Meydanını bir inci gibi süslemektedir. Teras yükseldikçe incelen sivri kemerleri, kubbecikleri, mukarnas işçiliği ve geometrik figürlerle donatılmış olan taş işçiliğinin dantele gibi bir zarafet içinde Saat Kulesi’ni çevrelemesi, oldukça zengin bir görüntü oluşturmaktadır.
İzmir ili Menemen ilçesi, Şehit Kemal Caddesi’nde bedestenin, Mahkeme Camisi’nin ve hamamın karşısında bulunan Taşhan’ın kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Ancak Taşhan’ın yapımında görevlendirildiği söylenen Şeyh Kamil’in hanın bitişiğinde türbesi bulunmaktadır. Şeyh Kamil’in yaşadığı dönem XVI. yüzyılın sonları ile XVII.
İskender’in Anadolu’ya çıkışı ve Pers egemenliğine son vermesi üzerine bölgede Helenistik dönem başlar. (M.Ö. 334-133) Helenler beraberlerinde kendi şehircilik anlayışlarına uygun şehirleşme projeleriyle gelirler. Helenlerin istediği, Efes, Bergama, Rodos, İskenderiye gibi zamanın ticarette ve liman işletmesinde ileri gitmiş şehirleri ile boy ölçüşebilecek bir şehirdir.
Mithatpaşa Caddesi ile Halilrıfatpaşa semti arasındaki yükselti farkından dolayı, iki semt arasındaki ulaşımı kolaylaştırmak amacı ile, 1907 yılında Musevi işadamı Nesim Levi tarafından bir asansör inşa edilmiştir.50 m.lik yükseklikte yer alan Halilrıfatpaşa semtine 155 basamaklı merdivenle çıkılıyordu. Buraya inşa edilen asansör kulesi ile, iki semt arası birleştirilmiştir.
Ege bölgesindeki ilk yapılaşmadaki mimari üslubu korunmuş ender konaklardan biri olan Çakırağa konağının. 1761 tarihinde Şerif Aliağa tarafından yaptırıldığı genel kanıdır. Uzun yıllar harap bir durumda kaldıktan sonra 90’lı yılların başında restore edilip müze haline getirilen Çakırağa konağı Türk mimarisinde Osmanlı gündelik yaşamının anlaşılmasında önemli bir kaynak.