Sinop'un Tarihi

Zengin bir kültür hazinesine sahip olan Sinop, Anadolu ‘nun en eski şehirlerinden biri olup, ilin ilk yerleşme tarihi ilk Tunç Çağı ile başlamıştır. Coğrafi konumu nedeniyle antikçağlardan beri deniz ve ticaret kenti olan Sinop ‘ta Karadeniz‘e hakim olmak isteyen bütün kavimler yaşayarak medeniyetlerinin kalıntılarını bırakmışlardır. Bir Hellen kolonisi olarak kurulan ve antikçağda Karadeniz ‘in en önemli kenti olan Sinop Helenistik dönemde Anadolu‘nun yerli kültürleriyle Hellen ve Pers kültürlerini birleştirmek isteyen Pontus Devleti ‘nin de başkentlerinden biri olmuştur. M.Ö. 70 yılında Romalıların, M.S. 395 yılında Bizanslıların, 03.Ekim 1214 yılında Selçukluların, 1461 yılında Osmanlı İmparatorluğu ‘nun hakimiyetine giren Sinop, Bizans döneminde Ortodoks Hıristiyanlığı ‘nın etkisiyle dilde ve kültürde Hellenleşmiştir. Türk egemenliğine geçişiyle yayılmaya başlayan Türk -İslam kültürü ise, günümüzdeki yapının temelini oluşturmuştur. Selçuklu egemenliğinde Sinop baştan başa imar edilmiş, şehrin imarı için diğer şehirlerden hocalar ve yapı ustaları getirilmiştir. Candaroğulları döneminde de önemli bir liman olma durumunu koruyan Sinop ‘a büyük önem verilmiştir. Kültür müessesesi zamanının en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Şehirde cami, medrese, kütüphane, imaret, köprü, han ve hamamlar yaptırılmıştır. Tersanelerinde zamanın en büyük gemileri yapılmaya başlanmıştır. İlim adamları Sinop ‘ta toplanmış ve büyük himaye görmüşlerdir. Yine bu devirde Türkçe bir çok eser yazılarak Türk Kültürü ‘nün dünyaya yayılmasına hizmet edilmiştir. Sinop Darphanelerinde devrin en güzel paraları basılmıştır. Osmanlı döneminde de önemli bir liman ve gemi yapımı merkezi olma durumunu sürdüren Sinop ‘a, XVII. Yüzyıl ortalarında uğrayan Evliya Çelebi halkının tüccar, marangoz ve gemici olduğunu ünlü Seyahatnamesinde yazmıştır. Ancak XIX. yüzyılda Anadolu ‘nun iç kesimleriyle bağlantı güçlüğü yüzünden, Sinop Limanı önemini kaybetmiş, Trabzon ve Samsun Limanları ön plana çıkmıştır. Nüfus çoğunluğu Müslüman olmasına rağmen, bu dönemlerde daha çok Sinop ‘ta toplanan Hıristiyan azınlıklar ticaret ve zanaatı ellerinde tutmuşlardır. XIX. yüzyıl sonları ve XX. Yüzyıl başlarında dışa bağımlı ticaretin gelişmesiyle surların dışında yeni bir yerleşim merkezi ortaya çıkmıştır. XIX. yüzyılın ikinci yarısında yöreye yerleştirilen Kafkas kökenli göçmenler özgün gelenek ve görenekleriyle kültürel yapıya renk katmışlardır. Denizle iç içeliği bir ticaret merkezi oluşu kentin değişik değerler tanımasına yol açmıştır. Arkeolojik kalıntıları, etnolojisi ve folkloru ile paha biçilmez bir kültür mirasına sahip olan Sinop, 1991 yılında Türk egemenliğine geçişinin 777. Yıldönümünü yaşamıştır. Milli mücadelenin başladığı yıllarda Bandırma vapuru ile Samsun ‘a gitmek üzere yola çıkan Ulu Önder Atatürk 18 Mayıs 1919 tarihinde Sinop ‘a uğramıştır. Atatürk devrimlerinden harf devrimi Atatürk ‘ün 15 Eylül 1928 tarihinde ikinci defa Sinop ‘a gelişleri ile ilimizde başlatılmıştır. Hatta Sinop ‘u çok sevdiğini belirten Atatürk bu hislerini “Ne olurdu Sinop ‘un yarı güzelliği Ankara ‘da olsa idi” ifadesiyle belirtmiştir. Cumhuriyetin başlattığı dönüşümler Sinop ‘lular tarafından kolayca benimsenmiş, 1932 yılında kurulan Halkevleri ilin toplumsal-kültürel yaşamında önemli bir işlev göstermiştir. O dönemde kurulan Sinop Halkevi pek çok alanda yaptığı faaliyetlerle Türkiye ‘nin önde gelen halkevlerinden biri olmuştur. Yine bu dönemde Sinop ‘a ilk sinema halkevi tarafından getirilmiştir. Tiyatro faaliyetleri yapılmıştır. Çok sayıda tiyatro oyunu, gerek açık havada, gerekse kapalı salonlarda halka sergilenmiştir. Yörenin durağan yapısındaki ilk kıpırdanmalar 1950 ‘li yıllarda görülmeye başlanmıştır. Yine bu yıllarda kurulan Türk-Amerikan ortak savunma tesislerinde görevli yabancılar da yüksek tüketim düzeyleriyle kentin yaşamını etkilemişlerdir. Bu etkilerle Sinop ‘un tarihsel uğraşıları turizme yönelik tahta ve dokumacılık biçiminde yeniden ortaya çıkmıştır. 1970 ‘lerde sonra hızlanan sanayileşme-kentleşme de kültür değişmesinin etkilerindendir. İlk Tunç Çağı ‘ndan başlayarak günümüze kadar pek çok medeniyete sahne olmuş ve bu medeniyetlerden hala ayakta duran kaleleri, camileri, türbeleri, mescitleri, tabyaları ve kiliseleri ile bizlere örnekleri kalmış olan Sinop ‘ta kazılardan ve çevreden elde edilen buluntular da şehir müzesinde sergilenmektedir. ADI : Antikçağ ‘da Paphlagonia olarak adlandırılan bölgenin kuzey ucunda Sinop ‘un saptanabilen en eski adı “Sinope” dir. Bu kelimedeki “Sin” kökü ile Asur-Anadolu ilişkisi, Sinope ile de Yunan ırmak tanrısı Asopos ‘un su perisi kızlarından Sinope kastedilmiştir ki bu da ismin kökenini İyonya ‘nın bölgedeki kolonizasyonuna bağlamaktadır. Efsaneye göre güzeller güzeli Sinope’nin mutlu bir hayatı vardır.Birgün Tanrılar Tanrısı Zeus kendisine görmüş ve o anda aşık oluvermiştir.Zeus gönlünü kaptırdığı Sinope’yi elde etmek içi her türlü yolu dener ancak başarılı olamaz.En sonunda aşkına karşılık her istediğini yapacağını söyler.Korku içindeki genç kız, heybetli Zeus’a kendisine dokunmamasını kız oğlan kız kalmak istediğini söyler.Tanrılar Tanrısı sözüne sadık kalır ve Sinope’yi alıp en sevdiği yerlerden olan Karadeniz’in cennete benzeyen yemyeşil kıyılarına yani bugünkü Sinop’un olduğu kıyılara bırakır. Bir başka fikir de Amazon Kraliçesi Sinova ‘dır ki bu mitin de nereden geldiği belli değildir. Yalnız bu kavmin Anadolulu olduğu inancı vardır. Grek etimolojisine yabancı olan Sin ya da Sind sözcüklerine Yunanistan ‘ın dışında, Pontus, Doğu Anadolu, İran ve Hindistan ‘da rastlanmaktadır. Bu da Sinope adının yerli Anadolu dillerinden gelmiş olabileceğini göstermektedir. Strabon ise kentin kurucusu olarak Arganotlar ‘dan Teselya ‘lı Otolikos ‘u göstermekte ve onun kenti ele geçirerek bir Yunan kolonisi kurduğunu yazmaktadır. Kentin ele geçirilmesi, kolonileştirmeden önce kentte yerli bir halkın yaşadığını ortaya koymaktadır. Milli Mücadelede Sinop Ülkemizin dört bir taraftan işgali ve azınlıkların zararlı çalışmalarından Sinop da nasibini almıştır. Samsun merkezi ayrılıkçı Rum Müdafaa-i Meşrufa Cemiyeti ‘nin Sinop ‘ta bir şubesi vardı. Bağımsız bir Rum Pontus Devleti kurmayı amaçlayan ayrılıkçı çeteler, zaman zaman Sinop yörelerine de sarkıyor, Müslüman köyleri basıyor halkı yıldırmaya çalışıyordu. Üçüncü Ordu Müfettişliği ‘ne ve Anadolu ‘da Milli Mücadeleyi başlatma görevine atanan Mustafa Kemal, 18 Mayıs 1919 günü Sinop Limanı ‘na uğramış, Sinop Askerlik Şubesi Başkanı ‘nı gemiye çağırıp, gerekli emirleri vermiş ve kara yolunun uygun olmadığını öğrenip, hiç gemiden inmeden, Samsun ‘a hareket etmiştir. Eylül 1919 ‘da şehirdeki küçük İngiliz birliği, Sinop Mutasarrıfı Mutasarrıfı Mazhar Tevfik Bey ‘i tutuklamak ve Hükümet Konağı ‘na İngiliz Bayrağı asmak istemişlerse de, halkın sert tepkisi üzerine bundan vazgeçmek zorunda kalmışlardır. Sinop ve yöresindeki Milli Cemiyetler ’in (Müdafaa-i Hukuk) örgütlenmesi Mazhar Tevfik Bey ‘in yeniden güç kazanmasından sonra hızla gelişti. Sivas Kongresi ‘nde alınan karar uygulanınca, Sinop ve nahiyelerinde Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ‘nin bir çok şubesi açıldı. Meclis-i Mebusanda da Sinop ‘u Rıza Nur Bey ve Miralay Zeki Bey temsil etmişlerdir. Sinop İstiklal Savaşı ‘na da bütün gücüyle katılmıştır. Sinop sancağının Ayancık-Boyabat ve merkez ilçeleri İstiklal Harbinde en çok şehit veren bölgelerden kabul edilir ve bu yüzden askeri belgelerde bu savaş takdirle anılır. 23 Nisan 1920 ‘de toplanan Birinci dönem T.B.M.M. ‘ne Sinop adına şu Millet vekilleri seçilmiştir: Şerif (Arkan) Bey, Abdullah (Karabina) Bey, Hakkı Hami (Ulukan) Bey, Rıza Namık (Uras) Bey, Şevket (Peker) Bey, İstanbul Meclis-i Mebusanı ‘nda Sinop Mebusu olan Rıza Nur Bey ‘de, Meclis-i Mebusan ‘ın kapatılmasından sonra Ankara ‘ya gelerek Büyük Millet Meclisi ‘nin çalışmalarına katıldı. Meclisin ilk geçici başkanlığını da en yaşlı üye sıfatıyla Sinop Mebusu Şerif Bey yürütmüştür.