Kandıra'da helva sohbetleri
Her memleketin kendine has görenekleri vardır. Bu görenekler ilk bakışta gayet basit gibi görünse de cemiyet hayatında çok büyük rol oynadıkları gerçektir. Çünkü memleketlerin gerek anane ve gerekse örfi üzerinde etki yapacak yegâne etken adetlerine bağlılığı onlara karşı içinde beslediği sadakattir. Geleneklerine bağlı olmayan milletler daima ve daima yıkılmaya mahkûmdur. Şunu açıklamaktan kendimizi alamıyoruz ki gelenekler olsun, örfler olsun şu şartlardır ki, kendilerini takip ve muhafazakârlık şekline bürünüp de memleketin ilerlemesine, milletin gelişmesine engel olacak tarzda nüfuz etmemelidirler.
Milletlerin örf, adet ve geleneği sağlam bir temele dayanırsa o memleketin cemiyet bünyesi kolay kolay yıkılmaz. Milletlerin dimdik ayakta tutan da cemiyetlerin aldığı adet, terbiye ve ananeye bağlıdır.
Kandıra'da duyduğumuz birçok menkıbeler vardır. Bizim de tanık olduğumuz, kulaktan kulağa duyduğumuz, adetlerimizden helva sohbetleri başta gelmektedir.
Bu sohbetler Kandıra'da pek eski devirlere kadar iner. Keten helvası, aynı yaşta kadınlar, erkekler, aynı aileden olanlar, bir araya toplanarak maziden gelen bu adetleri yaşatmaya çalışırlar.
Ülkemizde bu ananelere artık gün geçtikçe önem verilmemektedir. Mamafih bu adetleri ortadan kaldırmak ve silmek pek de kolay değildir. Çünkü anane, örf, adet bir cemiyetin en önemli temel unsurlarıdır. Muhakkak ki ananelerine bağlılıkta ve müstakbel milliyetçilik bakımından tedbirlidir. Onun için gerek kasabalarda ve köylerde, gerekse şehirlerde her mahallin kendine ait bir takım adetleri, gelenekleri, örfleri olduğundan bu geleneklerin bir çoğu, çeşitli nedenlerin etkisiyle silinmişse de bir çoğu da halen yaşamaktadır. Kandıra'da ki keten helva sohbetleri bu nevidendir.
Üç Bey – Uç Bey ( Kandıra Notları )
Önceki yazılarımızda Kandıra'nın çeşitli tarihi değerler taşıyan mevkilerinden ve kasaba isminin ne şekilde anlatıldığından bahsetmiştik.
Bu yazımızda yine Selçuk tarihinin özünü teşkil eden ve Selçukluların istila devrini temsil eden çağlarda Kocaeli ve havalisinin ne kadar büyük bir öneme sahip olduğunu göstermek istiyoruz.
Selçukluların Bizans İmparatorluğu ile temasını temin eden Kocaeli bölgesi Selçuklu beylerinin en fazla dikkatini çeken bir memleket sayılıyordu. Çünkü ilerlemek, arazi genişletmek amaçları yüzünden Bizans imparatorluğu ile komşu bulunuşları muhakkak ki gerek kültür, gerekse anane ve toplumsal bakımdan kaçınılmaz bir şekilde etkileşim içinde olduğunu kabul etmek gerekir.
Kandıra'nın eski tarihine dair hiçbir belge mevcut değildir. Aslında kasabaya aitte tarihlerimiz de bir işaret yoktur. Yalnız ortada istinat ettiğimiz bazı gerçekler vardır ki, işte bunlarla meçhul kalan noktaları aydınlatmak için yararlanılmaktadır. Kandıra'ya iki kilometre mesafede ve Kuzeydoğu yönünde Kışla köyü yanında halk arasında eskiden beri “Üç Bey” adıyla anılan ne yazık ki halende “Üç Bey” denilen mevkiinin asıl ve doğru adı “Uç Beyi”dir. Selçukluların Bizanslılarla yaptıkları kanlı mücadele ve savaşlarda ileri gelen beylerini şehit veren imparatorluk nihayet bunların sayesinde Kocaeli'ne sahip olabilmişlerdir. Bununla birlikte Selçuk saltanatının yayılmasında büyük rolleri görülen Uç Beylerdir. Bu tabir zamanımız askerliğinde geçtiği gibi önemli bir yeri vardır. İncelemelerimiz gösteriyor ki artık bu mahallin adı “Üç Bey” değil, “Uç Beyi” olması gerekir. Halk bu kavramı birbirine karıştırmıştır.
Bu rivayete göre: Güya bu tepede Üç Bey meftun bulunduğundan dolayı Üç Bey deniliyormuş. Fakat bu efsane ve hurafenin ne dereceye kadar doğru olduğunu kestirebilmek kehanet olur. Bizim elimizdeki belgeler ve menkıbeler bu mahallin Uç Beyi olduğunda toplanmaktadır.
Kocaeli vilayetinin tarihi bakımdan çok zengin olduğu bu sütunlarda çeşitli zamanlarda belirtmiştik. Bu gerçeği hiçbir aydın insan inkâr edemez. Kocaeli hakkında yazılmış birçok tarihlerde bilgi mevcuttur. Fakat yıllardan beri ilgili bulunanlar niçin vilayet tarihini meydana getirememişler? Eğer zamanında böyle hayırlı bir teşebbüse girişilmiş olsa öyle zannederiz ki vilayetin bütün kazalarından azami istifade edilebilir ve herkes seve seve elinden gelen yardımı esirgemezdi.
Bu konuyu önemle vilayet büyüklerinde ve aydınlarına arz etmeyi yurt görevi saydığımdan hemen girişimlere geçilmesini sabırsızlıkla bekliyoruz.
Kandıra'da Seyrek Kaleleri
Kandıra'nın 12 kilometre Kuzeybatı yönünde eski bir iskelesi olan Seyrek mevkii gerçekten incelemeye değer bir köydür. Bu köy sahilde bulunmaktadır. Söylenen çeşitli rivayetlere bakılırsa burası eski çağlarda Kandıra'ya en önemli iskele vazifesini görmekteymiş. Seyrek iki bakımdan önem arz etmektedir.
1-Mevcut tarihi kaleleri
2-Hakkındaki menkıbeler ve efsaneleri
1-Seyrek tarihi itibariyle derin bir ilgi toplamakta haklıdır. Vilayet tarihi aydınlatılırken pek tabi ki Kandıra'nın da tarihini gözden geçirmek isteyen heyet Seyrek tarihini de yakından incelemek gereğini duyacaktır. Seyrek yaptığımız araştırma ve incelemelere göre bir şose ile Kandıra'ya bağlı küçücük bir iskeledir. Fakat bulunduğu mevki ile önemli bir yer tuttuğu kesindir. Bunu da Kandıra ile Seyrek arasında gördüğümüz bazı yol kalıntılarından anlıyoruz. Seyrek'te dikkati çeken ve bütün gidenlerin gözüne çarpan heybetli bir manzara arz eden Seyrek kaleleri görünür. Bu kaleler hakkında yapmış olduğum araştırmalarda şunu tespit ettim. Denizden ve bilhassa Cenevizlilerden gelecek herhangi bir istila hareketine karşı inşa edilmiştir. Bu kalelerin Bizanslılar tarafından Ceneviz deniz akınlarına karşı yapıldığı kuvvetle tahmin edilmektedir. Çünkü Kandıra'nın Bizans İmparatorluk beylerinden biri tarafından idare edildiğini ve beyliğin bir parçası olduğunu önceki yazılarımda bahsetmiştim.
Vilayetimizin hududu dâhilinde gerek Bizans ve gerek Selçuk tarihine ait birçok değerli kalıntılar bulunduğu itiraz kabul etmez bir gerçektir. Çünkü Kandıra ile Seyrek arasında Burhanlı köyünde, birkaç yıl önce toprak altında bir takım sütunlar ve harabelere rastlanılmıştır. Bazen köylüler tarlalarında çiftçi çubuklarıyla çalışırken toprak altından birçok heykel parçaları çıkarırlar. Bilahare kasabaya getirirler. Ve pek tabii olarak değerleri aranmadan bir kenara atılıp veya incelenmeden bir hüküm verilir. İşte bu gerçek belgeler değerleri dahi anlaşılmadan ortadan kaybolur gider. Biz bu yazı serilerini yazmakla yalnız Türk yolu okuyucularını aydınlatmak için değil, asıl gaye olarak bundan sonra çıkacak veya ele geçecek herhangi bir değer taşıyan taş, kitabe, yazı, heykel gibi bütün mevcut eserlerin ilgilileri tarafından toplatılarak memlekete ait bir varlık meydana getirmelerini sağlamak içindir.
Kandıra kadar tarihinde karanlıkları aydınlatılmamış başka bir kasaba yoktur. Türkiye'nin en aydın bir bölgesi sayılan ve kültür kuruluşlarının bulunduğu İstanbul kütüphanelerinde Kandıra hakkında hiçbir kaynak yoktur. İzmit ve daha birçok memleketler için yazılmış eserler vardır. Kandıra hakkında yalnız “Dede Korkut” hikâyelerinde ”Kantura” diye küçük bir isme rastlanmaktadır. Fakat bu ismin Kandıra'ya ait olup olmadığı meçhuldür. Baştan beri yazdığımız yazı silsilesi bir esere dayalı olmayıp mahallinde yaptığımız incelemelerin sonuçlarıdır. Bu konuda en bilgili ve yaşlı insanların düşünce ve fikirlerinden istifade edilmiştir.
2- Seyrek, asırlardan beri hanesi artmayan nüfusu çoğalmayan bir köydür. İsminden anlaşıldığına göre köyün adına nüfusun çoğalma ve hanesinin artış göstermemesi nedeniyle bu isim verilmiştir. Bu fikrin ne dereceye kadar doğru olduğunu ancak zaman ispat edecektir. Fakat Seyrek hakkında efsane ve hurafeleri bir tarafa bırakırsak Seyrek'te halkın neden meskûn olmadığını araştıracak olursak birçok doğal nedenlerin etken bulunduğunu görürüz.
Seyrek'te halkın çoğalmamasının yegâne nedenine köy kenarındaki derenin denize aktığını ve yaz mevsimlerinde derenin suyunun kısmen çekildiğini göstermek mümkündür. Çekilen dere sularıyla dere ağzının kapanması yüzünden yaz mevsiminde adeta bir göl vaziyeti almaktadır. Yazın durgun sular sağlık bakımından bir sıtma kaynağıdır. Bu suretle asırlardan beri bu köy beş haneyi geçmemiştir. Eğer bu derenin yazın denize akması temin edilirse bu basit teşebbüsle çok büyük bir engel ortadan kaldırılacaktır. Bu engelin uygun bir zamandan beri ortadan kaldırılması gerekmektedir. İlgili makamlar bu sorun üzerinde durmalıdır.
Kandıra'da Babadağı
Her memleketin veya mahallin kökeni bir tarih bilgisine dayanır. Vilayetimizin önemli kazalarından biri olan Kandıra'nın da bir takım tarihi gerçekler taşıdığını açıklamak gereğini hissettik.
Bu gerçekler şimdiye kadar hiçbir şahıs tarafından ve aydınların yardımıyla faydalı bir hale koyularak kayda geçirilememiştir. Biz bilhassa “Türk Yolu” nun değerli okuyucularının memleketimizin gizli kalan tarihi değerlerini mümkün olduğu kadar aydınlatmaya çalışacağız.
Babadağı, Kandıra'ya on kilometre mesafede, Kuzeyde eskiden beri halk arasında “Babadağı” adıyla ünlü “Baba tepe” nin çeşitli değerler sakladığı ve tarihin bu civara atfettiği esrar perdesi aydınlatılmakla yırtılmış olacaktır.
Kandıra'da bulunmam dolayısıyla ve tahminen on yıl önce herkesin ziyaret arzusunda bulunduğu “Baba tepesine” bende gitmek istedim. Herhalde büyük tesadüf eseri, buraya sayfiyeye gelenler çoktu. Hatta başka yerlerden gelen bir kısım aydın yurttaşlar da mevcuttu. Tepe'de görülen manzara gayet etkiyeliciydi. Dini mabedi camisi ve etrafında eski devirlere ait mezarlar vardı. Bu sırada kafile mabedi ziyarete girdi. Bu incelemeler esnasında caminin içerisinde duvarlardan birinde asılı ve hatırladığıma göre (20x30 cm) büyüklüğünde alelade bir tahta üzerinde mürekkeple yazılmış ve her beyitin sonu Koca Baba kelimeleriyle kafiyelenmiş bir tablo bulunuyor. Tabloyu ziyaretçilerden bilgili bir zat okuyor. Ve şu gerçeği meydana çıkarıyor:
Kocaeli'nin fatihi Akçakoca bu tepede meftundur.370 yıl önce Bağdat defterdarı Merhum Ali Paşa İstanbul'a geçerken Akçakoca'yı ziyaret ederek bu tarihi yazıyı bıraktığı anlaşılmıştır. Çok değerli tablonun mevcudiyetine dair bilgi yoktur. İlgililerin bu vesikayı meydana çıkarmak için lazım gelen gayreti göstereceklerinden eminim.
Kanlıdere-Kandere-Kandıra
Önceki yazımızda tarihi bir değer taşıyan Babadağı'ndan bahsetmiştik. Bu yazımda Kandıra isminin köken itibarıyla incelemesini yapacağız. Bu konuda elimizde hiçbir doküman belge yoktur. Yalnız kuvvetli tahminler, anlatılan menkıbeler gereken bilgiyi verebilmektedirler. Hatırlarda kaldığına göre dört beş yıl önce Kandıra'da ileri gelenler bulundukları mahallin değerlerini hissederek kasabamızın tarihi hakkında küçük incelemeler yaptırmak istemişlerse de küçük bir sonuç bile elde etmenin imkânsız olduğunu görmüşlerdi. Fakat bununla beraber gerçeğe yakın olmayan efsaneler ve menkıbeler ufak tefek fikir silsilelerine sahip olmuşlardır. Gerçeğe yaslanmayan efsaneler şunlardır. Kandıra Bizanslılar devrinin en önemli vilayetlerinden olup bir prens tarafından idare edilirmiş. Prensliğin merkezi merkezi o zamanlar (Kentre Santral) olan Kandıra imiş. Şimdi Kandıra isminin halk tarafından anlatılan şekilde açıklamasını kaydedelim. Bu açıklamalar yaşlı halk tabakalarından duyulmakla beraber menkıbelerin gerçeğe dayanan kısımları da kuvvetlidir. Çünkü Kandıra Selçuk tarihi ile ilgili bir kasabadır. Bunu da geçen yazımızda Akçakoca'nın Babadağ'ında meftun bulunduğunu açıklayan yazımızla ispat ettik. Çünkü söylenen menkıbelere göre Kandıra'nın kuzeydoğusunda eskiden beri Kanlıdere namıyla bir çay mevuttur. Bu çay Selçuklular zamanında ve kasabanın fethi sıralarında şiddetli savaşların meydana geldiği saha olarak gösterilmektedir. İşte Kanlıdere mevkiindeki savaşlarda insan kanları dere halinde aktığından dolayı kasabanın isminin buradan kaynaklandığı tahmin edilmektedir.
Yalnız Kandıra'da icra ettiğim incelemelerde muhtarlıkların 100-150 yıl önceki mühürlerini incelerken bu mühürlerin hep Kandıra değil Kandere olarak yazıldığını gördüm. Araştırmalarım da bu resmi ve eski mühürler incelemem için bir doküman olmuştur. Bununla Kandıra'nın (Kentre santral) gibi uydurma değil (Kandere-Kanlıdere) kelimelerinden iştirak ettiğini elimizdeki eski belgeler ve dokümanlar ile ispat etmiş olduk. Kısaca, Kandıra, Kandere, Kanlıdere şeklinde meydana geldiğini söyleyebiliriz.
KAYNAK;Kocaeli tarih ve rehberi (Rıfat yüce) hazırlayan: Atilla oral
Bu kitap derlenen bilgiler, bir zamanlar kocaeli'de yayınlanan türk yolu gazetesi arşivinin araştırılması ve incelenmesi ile elde edildi.
Türk yolu gazetesinin kuruluş tarihi 13 eylül 1925 tir.gazete önce haftalık daha sonraki yıllarda ise günlük olarak tam 37 yıl düzenli olarak yayınlandı.1962 yılında bizim şehir gazetesiyle birleşerek “türk yolu bizim şehir” adıyla 70'li yıllara kadar yayın yaşamını sürdürdü.
Türk yolu'nu kuran ve onu yaşatan, gazetenin sahibi ve başyazarı, kocaeli'nin değerli aydınlarından Rıfat yüce'dir. kocaelide yetişen, tarihçi, şair ve tiyatro yazarı ve daha birçok yetenekli genç, Rıfat yücenin meydana getirdiği türk yolu çatısı altında sesini yıllarca duyurabildi.
Türk yolu, yakın tarihimizde Kocaeli bölgesinde meydana gelen olayları günü gününe izleyen en yakın tanık ve bu güne kadar üzerinde araştırma yapılmamış çok zengin bir kaynak. kocaeli kent belleğinin büyük bir bölümü Türk yolu arşivinde saklıdır. Bu ndenle Kocaeli tarihi ile ilgilenenler için bu kitap vazgeçilmez bir başvuru niteliği taşımaktır.
Rıfat Yüce nin Kocaeli tarih ve rehberi adıyla 1945 yılında İzmit te yayınladığı eser, Türk yolunda yıllarca yazdıklarının küçük bir özetidir. Türk yolu arşivinden seçilen makalelerle karşılaştırma yapılabilmesi için Rıfat yüce nin eseri bu kitabın 1.bölümünde yayınlanmıştır.
Türk yolu'nda Kocaeli üzerine önemli yazı dizileri ve makaleler bulunuyor. Yıllar önce yayınlanan bu yazılar, Kocaeli'nin kültürel, sosyal ve iktisadi tarihinin bilinmeyen yönlerini aydınlatıyor ve karanlıkta kalmış daha birçok olaya ışık tutuyor.
Kocaeli bölgesi Ulusal kurtuluş savaşı kahramanlarının Türk yolu'nda yayınlanan ve yıllarca kapalı kalan anıları ise ilk kez bu kitapta öne çıkmaktadır.