”İyilik, yiğitlik, ululuk, büyüklük, bahadırlık” anlamında olan Iğdır kelimesi, Türk Oğuz Boyunun, 24 ana boyundan biridir . Aynı zamanda Oğuz Han’ın altı oğlundan en küçüğü olan Deniz Han’ın, dört oğlundan en büyüğüdür. Iğdır ve kabilesi, Azerbaycan ve Aras bölgesinde yerleşmiştir .
Karakoyunluların da mensup olduğu bu boyun ilk başbuğu İğdir Bey’dir. Anadolu ve Azerbaycan da “Iğdir” şeklinde söylenir. Asıl söylenişi ”İgdir”dir. Yöre ahalisi de “İydir” olarak telaffuz eder.
Iğdır ve çevresi, en geç M.Ö. 4000 bin yıldan beri yerleşim yeri olarak kullanıldığı ve tarih boyunca birçok kavimlerin medeniyet ve kültürlerine ev sahipliği yaptığı bilinmektedir.
Araştırmalar, bölgede ilk yerleşimin, paleolitik ve mezolitik devirlerden beri olduğunu göstermektedir . Bununla birlikte Iğdır ovasında bulunan küçük taş aletlerle çakmak taşından yapılmış aletler Yontma Taş Devri’nin bu bölgede de yaşandığına tanıklık etmektedir . Ayrıca, yörede neolitik devrin M.Ö. 4000 yıllarına kadar sürdüğü kabul edilmektedir .
1943 yılında yapılan araştırmalarda Aralık İlçesi’ nde, Iğdır Merkez Yaycı Köyü ve Karakoyunlu ilçesi, Gökçeli Köyü’ nde, höyükler tespit edilmiştir . Aynı zamanda Revan (Erivan) Bölgesi’nde yapılan araştırmalarda da neolitik devre ait çeşitli belgeler bulunmuştur . Ancak yörede bugüne kadar henüz bir kazı yapılmadığından bölgede yerleşim tarihinin başlangıcını tam olarak tespit etmek için gerekli bilgiler ortaya konamamıştır.
Yörenin sahip olduğu elverişli iklim, toprak, su ve sulama şartları yanında, Orta Asya’dan Anadolu’ya göçen kavimlerin geçiş yolları üzerinde bulunmasından dolayı, bölge için Neolitik devrin başlangıç tarihinin, Anadolu ve Mezopotamya için kabul edilen M.Ö. 6-7 bin yıllarına kadar uzanacağı tahmin edilebilir.
Yörenin ilk yerleşik kavimi M.Ö. 4000 yıllarında Orta Asya’dan gelip Azerbaycan ile Doğu Anadolu bölgesine yerleştikleri tahmin edilen Hurriler’dir . Asyalılar ismiyle toplanan bu kavimler, Ön Asya ve Mısır’a göçmeden önce madenleri ve yazıyı keşfetmişlerdi . Subaru’larla aynı topluluk olan Hurri’ler M.Ö. 3. bin yılda Doğu Anadolu’nun dağlık bölgelerinde Aras boylarına kadar ve Van Gölü civarında yaşıyorlardı . Hurri’ler kuzeyde Aras boyları, Sahat Çukuru (Iğdır; Revan Ovası) ile Zağros Dağları’ndan, Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz’e kadar yayılmışlardı .
Hurri’ler (Subarular) sonraki çağlarda Asya’da Sabar veya Sabir Türkleri olarak anılmışlardır. Hurri boylarının, M.Ö.1300 tarihinden sonra bölgenin Hitit devletinin egemenliğine girmesiyle, bir kısmının Asurlularla kaynaştığını, bir kısmının da Van Gölü çevreleriyle Murat, Karasu ve Aras Irmakları’nın boylarında küçük beylikler halinde yaşamaya devam etmişlerdir . Birçok tarihi kaynakta Hurri’ lerin Türklerle aynı kültürden geldikleri iddiaları vardır.
Hurriler, Asur ve Hattilerin saldırıları sonucu siyasi birliğini kaybederek Hatti Krallığı’nın egemenliği altına girmişler, M.Ö. 1200 yıllarında da Hatti Devleti’nin yıkılmasıyla birlikte tarih sahnesinden çekilmişlerdir. Hattilerin yıkılmasından sonra Doğu Anadolu’da birçok beyliğin ortaya çıktığı görülür. Bu beyliklerden biri de Van Gölü Bölgesinden, Fırat Nehri’ne kadar olan yüksek yaylalarda ortaya çıkan Urartulardır. Yukarı Ülke anlamına gelen Samici(Ur-Artu) kelimesinin Akadlılar’dan Asurlular’a geçtiği ve Tevrat’ta bu devlete(Ararat) memleketlerine de Ararat ülkesi denildiği anlaşılmaktadır
Asurlular I.Salmanasar zamanından beri Van Gölü kuzeyindeki yüksek dağlık bölgelere Urartu diyorlardı. Urartu Devleti’nin oluşumunda başkentleri Van Gölü’nün kuzey kesimindeki (Arzaşkun)şehri idi. Iğdır Bölgesi, Kral Menua(810–785) zamanında Urartu devletine bağlanmıştır . Ağrı Dağı ile Aras Irmağı arasında varlığını sürdürmekte olan Erikuakhi Krallığı, Kral Menua tarafından fethedilerek Tuşpa Van merkeze bağlamıştır. Aras Irmağı boylarında şehir hayatının Urartulardan önce başladığını, Karakoyunlu İlçesi’ yle Taşburun Nahiyesi arasında Çolegert dolaylarında Bulakbaşı ve Kazancı Köyleri’nde Kral Menua adına yazılmış Urartu kitabelerindeki şehir adlarından anlıyoruz .
Urartu Devleti’nin İmparatorluğa dönüşmesi ve en parlak devrine ulaşması Kral Menua zamanında gerçekleşmiş, uzun denilecek bir zaman bölgenin en güçlü devleti olmuştur . Fakat Kafkaslardan gelen atlı-göçebe bir kavim olan Kimmerler, Urartu’ya tabi beylikleri vurarak Aras boylarına kadar inmişlerdi. 713 yılında Asur ordularına karşı savaşan Urartu ordusu, aynı zamanda kuzeyden gelen Kimmer akıncılarına karşıda, Aras boylarında da mücadele vermekteydi.
Kimmer akını ile arkasından gelen kollarının sıkıştırmasıyla bütün Kür ve Aşağı Aras boyları tamimiyle Urartuların elinden çıkmış oldu. III. Sarduri’nin oğlu III. Rusa ile(610–585) Urartu Devleti sona ermiştir.
Iğdır, Kars, Ardahan illeri ve çevrelerinde Urartular’a bağlı olarak yedi tane yerel krallık bulunuyordu. Bunlardan Erixuaki Krallığı Ağrı Dağı kuzey yamaçları ile Aras Nehri arasında, bugünkü Karakoyunlu ilçesi kara kireler denilen mevki Taşburun, Bulakbaşı, Aktaş köyleri ile Melekli Beldesi’nin doğusunda yer alan Kasımın Tığı denilen mevkide yer alıyordu. Bu bölgeler birer yolla Ağrı Dağı kuzey yamacı 2200 metre yükseklikte kurulu bulunan Korhan (Eski Iğdır)’a bağlanıyordu. Bu Krallığın sınırları içerisinde olan diğer kale ve yerleşimlerin bir kısmı ise Ermenistan’ın başkenti Erivan’ın güney bölgesinde Aras Nehri’ nin kuzeyinde yer almaktadır . Bu krallık Kral Menua (810–785) tarafından feth edilerek Tuşpa (Van) merkeze bağlanmıştır. Karakoyunlu ve Taşburun arasında Çolagert mevkiinde bulunan iki yazıtta Kral Menua kendisinin Tanrı Xaldi’nin yardımıyla Erkuaxi ülkesine girip buraları feth ettiği buranın merkezi Luxiuni şehrini alıp burada Xaldi adına bir Babu (Mihrap) ve bir Ekallu (Hisarlı Saray) yaptırdığını bildirmektedir . Yine Karakoyunlu’nun Bulakbaşı Köyü’nde bulunan başka bir kitabesinde Tanrı Xaldi için bir tapınak ile saray yaptırdığı ve kurulan yeni şehre Menua-xini denildiği anlatılmaktadır. Menua’nın oğlu I.Argişti’nin Iğdır’ın Kazancı Köyü’nde bulunan bir kitabesinde burada bir tapınak yapıldığına işaret ediliyor. Menuanın Yazıtlarında Erikuakhi memleketindeki hâkim sülalenin (Erikua) veya (İrikua) adını taşıdığı, Urartu dilinde (Exi/Xi) sözünün (oğlu/hanedanı) anlamına geldiği anlaşılıyor.
Iğdır ve çevresinde yerleşik hayatın Urartular gelmeden önce başladığı Iğdır’da var olduğu sanılan Luxiuni şehrinden anlaşılmaktadır. Sonradan buralara yerleşen Sakalar, hatta Arsaklılar’la gelen Oğuzlar gibi daha çok atlı-göçebe hayatı yaşayan Türkler çağında eski şehir hayatının canlanmadığı anlaşılmaktadır. Saka boyları ve oymaklarının kurduğu küçük Arsaklı Devleti zamanında Oğuz Hanları, eski bir şehir olan Armavir’i kışlak, Arpaçay’ın Aras Irmağı’yla birleştiği yer dolayındaki Ağcakale’yi yaylak merkezi olarak kullanmışlardır.
M.Ö. 650 yılında bütün kudret ve güçlerini kaybeden Kimmerler M.Ö. 633 yılında Medler’in saldırısına uğrayarak dağıldılar. Bu tarihlerden sonra kuzeydoğu anadolu, Azerbaycan, Aras boyları ve Iğdır Bölgesi’ nde kalanlar siyasi bir güç olmaktan çıkarak bölge ahalisi olarak yaşamlarını devam ettirmişlerdir. Türk olan Kimmerler, Bulgar Türklerinin de ceddi olarak kabul edilmektedir.
Kimmerleri Kafkasların güneyine kaçırtan Sakalar; Güneybatı Asya’da Hazar Denizi’nin doğu kısmında, Aral Gölü, Fergana ve Kaşgar’a kadar olan bir alanda yaşıyorlardı. Atlı göçebe ve fatih bir kavim olan Saka (İskitler) ların büyük kısmının Türk soyundan geldiği bilinmektedir. Atlı-göçebe ve yaylak-kışlak hayatı yaşayan Sakalar Kafkaslardan çıkıp Anadolu’ ya geldiklerinde Urartular zamanından beri görülen Aras Boylarındaki küçük yerli krallıkları ortadan kaldırıp; Gence, Karabağ, Ağrı Dağı etrafı (Iğdır Ovası ve Doğu Beyazıt) Orta Aras Havzası ve Gökçe Göl çevrelerine yerleştiler. Bingöl’ den Nahçivan’ a kadar uzanan Aras Boyunun Pasinler ve Revan Ovasının halk arasında söylenen (Sahat Çukuru) gibi yer adlarının tamamı bu bölgede yerleşmiş olan Sakalardan kalmadır.
Saka Hükümdarı Alp-Er Tonga (Meduva-Afrasyab)’ın İranlıların hilesi ile öldürülmesi bütün Türkler arasında büyük bir üzüntü ve yasa yol açmıştır. Beklenmedik bir şekilde Hükümdar ve beylerini kaybeden Sakalar, Med’lerin planlı ve sürekli saldırıları sonucu dağıldılar ve bulundukları yerlerden çekilerek Anadolu’nun doğu ve kuzeydoğu bölgelerine dağılarak boylar halinde varlıklarını sürdürmüşlerdir.
Sakalar’ın dağılması sonucu Med’ler İran’ın doğusundan Güney Azerbaycan ile Iğdır ve çevresini de kapsayan Doğu Anadolu’nun bir bölümüne kadar hâkimiyetlerini yaymışlardır. Kısa bir süre bölgeye hâkim olan Med’ler M.Ö.550 yılında, Pers Kralı II. Kurus’a mağlup olup hâkimiyetleri sona ermiştir. Bu tarihten sora Med’ler Persler’ e bağlı olarak yaşamışlardır.
M.Ö.550 yılında Med hâkimiyetinin ortadan kalkmasıyla Azerbaycan ile birlikte Iğdır ve çevresi de Pers hâkimiyetine girmiştir. Bölge Büyük İskender’in Asya seferine kadar Pers hâkimiyetinde kalmış ve Büyük İskender’in Pers Kralı III. Daryus’u mağlup etmesinden sonra bölgenin yönetimini İran toprakları ile birlikte Selevekoslu sülalesine verilmiştir. Büyük İskender’in M.Ö. 323 yılında ölümünden sonra Selevekoslu sülalesi bağımsızlığını ilan ederek Selevekoslu Krallığını kurdular.Selevekoslu’lar M.Ö. yılında Romalılara yenilince parçalanıp dağılmışlardır.
Selevekoslular’ın parçalanmasından sonra Armavir’in Selevekoslu bölge valisi Artaksiyas Romalılara bağlılığını bildirerek merkezi Armavir olan Artaksiyas Krallığını ilan etti..
Romalılar M.Ö. 34 yılında Antonyus kumandasında bir ordu ile Artaksiyas ülkesini işgal ederek Kral Artavast’ı esir aldılar.
Din ve inanış bakımından komşularının etkisi altında kalan Artaksiyaslılar, Sakalar’dan Şamanlığı, İranlılar’dan da Zerduşt-Mazdaizim dinini almışlardı. Artaksiyaslı Devletinde halk karışık etnik bir yapıya sahipti. Bölgenin en eski ahalisi Hurriler, Urartular, özellikle Sakalar, Med’ler ve Oğuzlardan oluşan bir nüfus yapısına sahipti. Genellikle atlı-göçebe olan bu kavimler beraberce Artaksiyaslı Devletinin temelini oluştururlardı.
Artaksiyaslılar’ın sanatında Türk etkileri açıkca görülmektedir. At takımları keçeden, çadırları yünden yapılmış, ince kumaşları ile Türk sanat özelliklerini yaşatmışlardır. Altından Tanrı heykelleri, gümüşten vazolar yapmışlardır. Binalarını genellikle sarp kayaların çevirdiği yüksek korunaklı tepeler üzerine inşa ederlerdi.
Daha sonra bölgenin hâkimiyetini Türk soyundan gelen Arsaklıların ele geçirdiği görülmektedir. Sasaniler devrine kadar 336 yıl daha devam eden Arsaklıların bu hâkimiyetleri Romalılar’ ın Türk ülkelerine yayılmasına set çekmiştir. Arsaklı Devleti’ nin hâkimiyetine Sasaniler son vermiştir.
İranlılar ile Bizanslılar’ın uzun süren savaşları iki devleti de zayıflattığı gibi Anadolu’ yu viraneye çevirmiş ve bu bölgede yaşayan insan nüfusunu da azaltmıştır. Özellikle 629 yılında baş gösteren büyük bir veba salgını birçok yeri tamamen ıssızlaştırmıştı.