Alanya, kuzeyinde Toros Dağları, Güneyinde Akdeniz‘in bulunduğu küçük bir yarımada üzerine kurulmuştur. Antik çağda Pamfilya ile Kilikya sınırı arasındaki çizgide yer aldığı için bazen Kilikya, bazen de Pamfilya şehirleri arasında sayılmıştır.
Kilikya Coğrafi karakteri nedeniyle iki farklı bölgeyi içine almaktadır. Kilikyanın doğusu “Ovalık Kilikya (Kilikya Pedias), batısı ise “Dağlık Kilikya (Kilikya Tracheiç” dır. Kilikya sözcüğüne ilk kez M.Ö. 16.yy. Hitit metinlerinde “Chalaka “ olarak rastlanmaktadır. M.Ö. 15.yy Mısır ve Assur kaynaklarında Ovalık Kilikya “Qedi “ ve “Que” Dağlık Kilikya ise “Clalaka” olarak geçmektedir.
Dağlık Kilikya Toros Dağlarının denize kadar sokularak sarp derin uçurumların oluşturduğu bir bölge olup geniş düzlüklerden ve liman olabilecek büyük koylardan yoksundur. Buda şehirlerin gelişmesinde önemli bir etken olmuştur. Dağlık Kilikya kentleri arasında`; Coracesion (Alanya), Laertes (Gözüküçüklü), Syedra (Seki), İotape (Uğrak), ve Hamaxia (Elikesik)’yı sayabiliriz.
Pamfilya kelimesi yunanca kökenli olup “Pan-Çok” ve “phyle-soy” anlamına gelen sözcüklerin birleşmesinden oluşmakta, buda “Bütün kabilelerin bir arada ikamet ettikleri memleket” anlamına gelmektedir. Pamfilya Bölgesinde yer alan Side, Aspendos, Perge gibi şehirler ,şehirciliğin gelişmesine uygun etrafı dağlarla çevrili verimli geniş ovaları ile büyük ticari ve askeri gemilerin demirliye bileceği uygun koyları olan alanlara kurulmuştur.
Alanya’nın ilk kez ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu henüz bilinmemektedir. Kentin bilinen en eski adı “Coracesium”dur. Sözcük anlamıyla Latincede “Corax-Karga” ve Caesium-Gök” kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiş olup “Gökkarga” anlamını taşımaktadır. Bizans döneminde ise “Güzel Dağ” anlamına gelen “Calanoros” ismi verilmiştir. 13 yy.da Anadolu Selçuklu Hükümdarlarından 1. Alaaddin Keykubat’ın (1220-1237) kaleyi alması ile şehrin ismi hükümdarın ismine uygun alarak “Alaiyye” olarak değiştirilmiştir. 1935 yılında şehri ziyaret eden M.K. Atatürk ise “Alanya” adını vermiştir.
Alanya ve çevresinin tarih öncesi devirlerini tanıtan belgeler günümüzde çok sınırlıdır. Prof.Dr. Kılıç Kökten'in 1957 yılında kent merkezine 12km.uzaklıkta yer alan Kadıini mağarasında yaptığı araştırmalar bölge tarihinin üst Palealitik (İ.Ö.20.000-17.000) dönemine kadar uzandığını göstermektedir. Aynı mağarada son zamanlarda yapılan incelemeler sonucu Eski Tunç Dönemine ait (3000-2000) ait seramik parçaları da ele geçmiştir. Buda Alanya’nın çevresinin Eski Tunç Çağında da yerleşim gördüğünü göstermektedir.
Coracesium’dan ilk kez bahseden İ.Ö. 4.yy. antik çağ Coğrayyacılarından Sylax’dır. Bu dönemde bölge, Anadolu’nun önemli bir bölümünü istila eden perslerin egemenliği altındadır. Persler dönemine ait günümüze kadar ulaşan önemli bir kalıntı henüz tespit edilememiştir. Ancak Alanya Kalesi Ehmedek mevkiinde yer alan Selçuklu Sur duvarlarının altında kalmış, kiklopien taşlardan örülmüş olan sur duvarları bu döneme tarihlendirilmektedir. Daha sonra bu bölgeden antik çağın önemli tarihçisi olan Strabon (İ.Ö.63-İ.S.25) “Geographika” adlı kitabında bahsetmekte ve Coracesium’u zapdedilmesi çok güç ve dik bir yer olarak tanımlamaktadır. Ayrıca Pir-i Reis, Seyyah İbn-i Batuta ve Evliya Çelebi bölgeyi gezen seyyahlardan olup eserlerinde kentten bahsetmektedirler.
Coracesium’un coğrafı yapısından kaynaklanan doğal savunma kolaylığı ve küçük limanı ile ilk çağlarda korsanlar için mükemmel bir barınak haline gelmiştir. İ.Ö. 2.yy’ın ortalarında Anadolu’nun güney sahillerini koruyan Rodos Deniz birliğinin dağılması sonucu ilk korsanlık hareketleri bu bölgeden yani Coracesion’dan Seleukeia (Silifke) ‘ya kadar uzanan sahil kesiminde başlamış ve kısa bir süre sonra komşu bölgelere yayılmıştır. Bu nedenle korsan tabiri yerine “Kilikyalı” adı kullanılmıştır. İ.Ö. 2.yy.’ın ortalarında Diodotos Tryphon isimli azılı bir korsan lideri Coracesium’u üst olarak kullanmış hatta kendi adına sikkeler bastırmıştır.
Kıbrıs, Pisidya, Pamfilya, Suriye ve hatta Giriti etkileyen bu korsan hareketlerine son vermek amacıyla Roma döneminde, (İ.Ö.65) olağanüstü yetkilerle donatılmış olarak Coracesium’a General Pompeius Magnus gelir ve korsanlık hareketlerini bastırır. İ.Ö.34 yılında ise Antonius tarafından Dağlık Kilikya bölgesi Kleopatradan olma oğlu Ptolemaios’a hediye edilir.
Antik dönemde Dağlık kilikya’da yaşayan halk, merkezi yönetim kuvvetli olduğu sürece sessiz kalmış, zayıfladığı dönemde ise eski barbar kimliğine bürünmüştür. Bu nedenle Dağlık Kilikya, doğusundaki Ovalık Kilikya,dan ve batısındaki Pamfilya’dan hem coğrafi hem de sosyal gelişme bakımından farklılıklar ortaya koymaktadır.
Anadolu Selçuklu Hükümdarlarından 1.Alaaddin Keykubat tahta geçtikten sonra tüm Anadolu’da imar faaliyetlerinde bulunmuş özellikle Konya, Sivas, Kayseri ve Antalya gibi şehirlerde medreseler, hanlar, av köşkleri, saraylar ve kaleler yaptırmıştır.
Sultan ilk seferini askeri ve ticari bakımından çok önemli bir yer olan ve Başkent Konya’nın limanı olabilecek Kalanoros (Alanya) üzerine yapar. O sıralarda Kalanoros’un başında Hiristiyan sülalesinden olan Kyr Vart isimli biri vardır. Kenti karadan ve denizden kuşatır. Savunmanın olanaksız olduğunu anlayan Kyr Vart Selçukluların gücü karşısında direnemeyip hemen teslim olmuştur (1221). Ayrıca kızı Huand Hatun’u da sultana eş olarak vermiştir. Huand Hatun sonradan dinini değiştirerek “Mah-Peri Sultan” ismini almıştır.
Sultanın adına uygun olarak “Alaiyye” ismini alan kent onun döneminde en parlak günlerini yaşamış, büyük imar faaliyetlerine sahne olmuş ve Başkent Konya’nın yanısıra ikinci bir başkent, kışlık merkez olarak kullanılmıştır. O dönemde kente bir çok bilgin ve sanatçı yerleşmiş ve kısa bir zamanda Alaiyye Kültür ve Ticaret merkezi haline gelmiştir.
Alaaddin Keykubat’tan sonra kentin parlak dönemi sona ermiştir. 1243 deki Moğol saldırıları, 1277’de Mısır Memlüklerin Anadolu’ya girmeleri ve taht kavgaları Selçukluları yıpratmış 1300 yılında Anadolu Selçuklu Devleti parçalanmış ve bölge Karamanoğulları yönetimine girmiştir. Alanya 1427 yılında Karamanoğulları tarafından beşbin altın karşılığında Memlük Sultanına satılmış daha sonra 1471 yılında Fatih Sultan Mehmet zamanında Osmanlı Devleti sınırları içerisine alınmıştır.
Tarsus ile birlikte Alanya ,1571 yılında Kıbrıs Eyaletine bağlanmış, 1864 yılında ise Konya Vilayetinin sancağı olmuştur. 1868 yılında ise Antalya’ya bağlanmış ve 1871 yılında bu ilin ilçesi olmuştur.
Alanya denizden ve karadan zor ulaşılabilirliği, doğal kaynakları ve tabiat güzelliği ile tarih boyunca toplumların ilgisini çekmiştir. Bu nedenle günümüze değin sürekli iskan gören, Anadolu’nun nadide kentlerinden birisidir.