İlin Adının Kaynağı
Şehir merkezinde volkanik özellikli dağlar arasında 226 m. yükseklikte, yalçın, yüksek ve konik bir
tepe olan ve kale olarak adlandırılan yer, Hititlerden günümüze kadar insanların ilgisini çekmiş ve
savunulmaya uygun olmasına karşın aşağı, orta ve yukarı sur olmak üzere üç kat surla çevrelenerek daha
da savunulmaya elverişli konuma getirilmiştir.
Bu özelliğinden dolayı Hititler; HAPANUVA, Romalılar ve Bizanslılar AKROİNON, Selçuklular, Beylikler ve
Osmanlılar KARAHİSAR-Î DEVLE, KARAHİSAR-Î SAHİP adını vermişlerdir.
Şehir merkezinde ve il sınırları içinde M.Ö. II.yüzyıldan günümüze kadar insanların geçim kaynağı
olarak yetiştirilen, haşhaş bitkisinden elde edilen özsu anlamında ki OPIUM kelimesinin Afion olarak
söylenmesinden dolayı Afyon adını almıştır.
Zamanla her ikisi birleştirilerek şehrimizin adı Afyonkarahisar olmuştur. İlk kez 17.yy.’daki mahkeme
kayıtlarında bu adın verildiği bilinmektedir.
Bölge Frigya Kültürüyle bilindiği için Frig sonrasında, özellikle Roma ve Bizans dönemlerinde Frigya
sıcak sularından dolayı da FRİGYA SALUTARİS (Şifalı Frigya) olarak adlandırılmıştır.
1-Tarih Öncesinde Afyonkarahisar :
Afyonkarahisar topraklarında ilk insan topluluklarına ne zaman rastlandığını bilemiyoruz, ancak çevre
illerde yapılan kazılar, Afyonkarahisar’da da tarih öncesi çağlarda yerleşme yerleri bulunacağını
göstermektedir.
M.Ö.3000 yıllarından itibaren yoğunlaşan, yerleşim yerleri bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi Kusura
Höyük’tür., İlk kez madenin işlendiği ve Tunç’un kullanıldığı bu dönem, “Tunç Çağı” dır. Madenle
birlikte, kullanıma ve ihtiyaca yönelik; taş, kil, kemik, tunç gibi maddelerden yapılan kap-kacak,
kesici, vurucu, delici, perdahlayıcı, ip eğirme ve dokuma araçları; yaşam ve ölümle ilgili eşyalar
bulunmuştur. Bu dönemler Kusura, Kaklık ve Karaoğlan kazıları ile oldukça iyi tanınmaktadır.
2-Tarihte Afyonkarahisar :
a) Hititler (M.Ö. 1800-1200) :
M.Ö. 1800’den sonra Anadolu’da Afyonkarahisar’ın da içinde bulunduğu, Hitit Krallığı kurulmuştur. Hitit
Devleti’nin bu ilk dönemi, Hint-Avrupa kaynaklı bir kültürün etkisi altındadır. Bununla birlikte
Hatti’lerin din ve kültür özellikleri yok olmamıştır. Bu döneme ait Seydiler kasabası Yanarlar
mevkiinde yapılan kazı ile eski Hitit küp mezarlığı ortaya çıkartılmıştır. Hititler, M.Ö. 1380
dolaylarında Arzava üzerine bir sefer düzenleyerek, bu beylikleri denetimi altına almış ve o dönemin en
uzun ticaret yolunu (Boğazköy-Apassa[Efes]) Hitit ticaretine açmışlardır. Sonraları “Kral Yolu” adını
alacak olan bu yol, Hisarköy, Bolvadin ve Dinar üzerinden Ege’ye ulaşmaktadır.
M.Ö. 2000’li yıllardan M.Ö. 8 yy.la kadar uzanan bu dönemde Anadolu’da Asur Ticaret Koloni Çağı, Eski
Hitit , Hitit İmparatorluğu ve Geç Hitit dönemleri vardır. İlimizde de bu dönemlerin varlığı
saptanmıştır. Koloni Çağına ait mühürler ve mezarlıklar; Eski Hitit dönemine ait Mezarlıklar, baltalar,
kap-kacaklar, İmparatorluk dönemine ait çekiç mühür, bronz heykelcik, Hiyeroglif Stel ile kale surları;
Geç Hitit dönemin ait ise kabartmalı stel önemli buluntular arasındadır.
b) Frigler (M.Ö. 1200-546) :
M.Ö. 1200 yıllarından itibaren Anadolu’ya yayılmaya başlayan Frigler, M.Ö.IX.yüzyıldan itibaren
Kızılırmak kavisi ile Sakarya nehirleri arasında siyasî hâkimiyet kurmuşlar ve Gordion’u siyasî merkez,
Pessinus’u da dini merkez yapmışlardır. M.Ö. 660 yılında kuzeydoğudan gelen Kimmerler’in saldırısıyla
yıkılan Frig hakimiyeti, Afyonkarahisar, Eskişehir illeri arasında bulunan kayalık ve ormanlık bölge
olan Yazılıkaya (Midas’ın Şehri) ve İhsaniye çevresinde yeniden kurulmuş; Altıntaş ve Dinar’a, hatta
son yıllarda yapılan kazıların sonuclarına göre Elmalı’ya (Antalya) kadar yayılmıştır. Frig
egemenliğinin Pers dönemiyle yok olmasına karşın, bölgede benimsenen Frig din, kültür ve dilinin,
Bizanslılar döneminde bile ilimiz sınırları içinde, Frigya bölgesi adıyla varlığını korumuş olduğu
bilinmektedir. Özellikle İhsaniye sınırlarında Aslankaya, Kapıkayalar, Göynüş Vadisi, Aslantaş,
Yılantaş, Maltaş ve Kumcaboğaz gibi aslan veya kilim desenlerinin çok işlendiği kayaya oyulmuş anıtlar
günümüze kadar ulaşmıştır. Başka yerlerde bulunmayan bu kaya anıtları yalnızca ilimiz sınırlarındadır.
c) Lidyalılar (M.Ö. 660-546) :
Manisa ilinde bulunan Sart antik kentini merkez edinen Lidyalılar M.Ö. VII.yüzyıldan itibaren görülmeye
başlamış olup Kimmerler’in M.Ö.660 yıllarında Frig egemenliğini yıkmasıyla Lidya’nın siyasi hakimiyeti,
Dinar, Dazkırı ilçelerimiz ile Burdur iline kadar yayılmıştır. M.Ö.546 yılında Perslerin Anadolu’ya
egemen olmasıyla birlikte, Lidya dönemi de tarihten silinmiş oldu. İlimizin güney kesiminde bu dönem
izleri görülmektedir.
d) Persler (M.Ö. 546-333) :
İran’da “Akamenid” ve “Pers” olarak adlandırılan devlet, Kimmerlerin Anadolu’ya yaptıkları akınların
Frig Egemenliğini çökertmesi sonucu M.Ö. 6.yüzyıl başlarından itibaren Anadolu’ya girmeye başlamış ve
Geleneia (Dinar) kentini Anadolu’nun eyalet merkezi yaparak M.Ö. 546 yılından itibaren de tamamen
egemen olmuşlar, hatta imparatorluk sınırlarını Makedonya’ya kadar uzatmışlardır. M.Ö. 334 yılında
Büyük İskender’le yapılan savaşta yenilince, bütün imparatorluk sınırlarını Helen hâkimiyetine
kaptırmışlardır. Bu döneme ait izler Tatarlı tümülüsü ahşap boyalarında, Altıntaş mezar taşında
görülmektedir.
e) Helenistik Dönem (M.Ö. 333-30) :
M.Ö. 336’da Makedonya kralı Flip, ordusu ile Anadolu’ya geçtiği zaman Heredot tarafından ortaya atılıp,
Sokrat tarafından geliştirilen, “Birleşik bir Yunan milletinin Asya’yı fethetmesi” düşüncesini
gerçekleştirmek için ilk adımı atmıştır. Yerine geçen oğlu İskender (Alexandros) önce güneye indi.
İssos’da yapılan savaşta (M.Ö. 334) III. Darius komutasındaki Pers ordusunu yendi. Pers hükümdarının
tacını giydi. Hayber geçidi yolu ile Hindistan’a ulaştı. Doğu ile batıyı birleştirmek istedi. Perslerin
yıllarca süren hakîmiyetine son vererek yeni bir uygarlık anlayışını (HELENİZM) devrini başlatmış oldu.
Büyük İskender M.Ö. 323’te Babil’de öldü. Komutanları, zaptettikleri ülkeleri paylaşmak için
birbirleriyle mücadeleye giriştiler. Mısır, Babil, Makedonya’ya sahip olan komutanlar ile Anadolu
hâkimi komutan Antigonos ile olan mücadele İpsos-Julia’da (Çay İlçesi) yapıldı (M.Ö.301). Antigonos’a
karşı galip gelen komutanlardan Babil hâkimi Selevkos, M.Ö. 282’de Batı Anadolu’nun üzerine yürüdü.
Trakya ve Makedonya hâkimiyetleri zamanında, yeni uygarlık anlayışı ile ilgili bir iz bırakmamışlarsa
da, ilimiz sınırları içinde kendi adına sikke (para) basabilecek bağımsız 16 kent devleti kurmuştur.
Bunlardan önemlileri; Apemeia (Dinar), Synnada (Şuhut), Docimeon (İscehisar), Amorium (Hisarköy) ve
Pentapolis (Beş şehir-Sandıklı bölgesi) adlarıyla bilinen kentlerdir. Selevkosların en parlak devirleri
Kral II. Antiochos (M.Ö. 233-183) zamanıdır. Çünkü batıda kudretli bir devlet kuran Romalılar’ın Asya
işlerine karışmaları bu devirde başlamıştır. Ön Asya’da kuvvetli bir hükümdarın bulunmasını Akdeniz
siyaseti ve geleceğine ait emelleri bakımından zararlı ve tehlikeli gören Romalılar, M.Ö. 191 yılında
Selevkosları Magnesia (Manisa)’ da savaşa zorlamışlardır. Kazandıkları zaferler ile Anadolu’nun tek
kuvvetli devletini tesirsiz hâle getirmişlerdir. Romalılar ve Selevkoslar arasında üç yıl sonra
Apameia’da yapılan anlaşma gereğince, Romalılar, Torosların güneyine kadar uzanan topraklara sahip
oldular. M.Ö. 120’de Roma senatosu, aldığı kararla Anadolu’da bir Asya eyaleti kurulmasını lüzumlu
görmüş, Batı Anadolu’nun tamamı Roma İmparatorluğuna bağlanmıştır. M.Ö. 48’de Spartaküs isyanını sona
erdiren Romalı komutan Luculluse, Anadolu’yu Ermenistan’a kadar zaptetmiştir. Böylece Anadolu, Roma
hâkimiyetine girmiştir.
f) Romalılar Dönemi(M.Ö.30-M.S.395)
Roma egemenliğinde kent sayıları çoğalmış özellikle barış döneminde 2. ve 3. yy.larda ilimiz, mermer
sanayi merkezi konumuna gelmiş ve tüm Roma topraklarına Dokimeion’dan(İscehisar) çıkarılan mermerler
başşehir Synnada(Şuhut) olması nedeniyle, Synnada Mermeri adıyla işlenmiş, yarı işlenmiş veya ham blok
olarak mermer ticareti yapılmıştır. Bu nedenle tüm kentler mermer kentleri konumuna gelmiştir. Yollar,
yapılar hep mermerden yapılmıştır. Antik kent olarak söylediğimiz örenyerlerinde bunları açıkça
görmekteyiz. Ayrıca ilimiz Arkeoloji Müzesi’nde mermer sanatının tüm özellikleri sergilenmektedir.
İlimiz sınırları içinde; Apemia, Synnada, Dokimeion, Amorion’dan başka Pentapolis bölgesinde
Eucarpia(Emirhisar), Hieropolis(Koçhisar), Stectorium(Menteş), Bruzes(Karasandıklı), Otreus(Yanıkören);
ayrıca Metrepolis(Tatarlı), Prymnessos(Sülün), Kidyessos(Küçükhöyük), Lysias(Arızlı), Julio(Çay),
Ococleia(Karacaören), Sanaus(Sarıkavak), adlı 16 kent kurulmuştur. Bunların dışında
Akroinon(Karahisar), Sibidunda(Atlıhisar), Diocleia(Ahırhisar) gibi kasaba özelliğinde küçük kentlerin
de kurulduğu bilinmektedir.
g)Bizans Dönemi (395-1176) :
İmparator Constantinius’un Yunan koloni şehri Byzantionu başşehir yapmış(330), daha sonra
Constantionopolis (İstanbul) adıyla ve Nova Roma nın’(Yeni Roma) adını alan şehir, Anadolu’ya hâkim
olan yeni siyasî birliğin başkenti olmuştur. Roma İmparatoru Teodosios’un ölümünden sonra (395)
İmparatorluk ikiye ayrılmış, Frigya bölgesi büyük oğlu Arkdios’un payına düşmüştür. Batı Roma’nın
tamamen ortadan kalkmasından sonra, doğuda hâkimiyetlerini sürdüren Bizanslılar zamanında, Amorium
önemli bir şehir olmuştur. Abassam (Bayat ilçesi) Docimeum (İscehisar) ve Ayazin’de geniş bir sahaya
yayılmış olan oyma kilise ve manastırlar, dinî yapılara ait mimari kalıntılar M.S. 6.yüzyıldan
başlayarak 10.yüzyıla kadar tarihlenmektedir. Buna göre Bizanslılar, bu devirde, buraları dini merkez
olarak seçmişlerdir.
9. ve 10. yüzyıl Türklerin Anadolu’ya akın ettiği devirdir. Kapadokyalı komutan Romanos Diogenes,
Bizans İmparatoru olduğu zaman bütün kuvvetini doğuda Selçuklularla yapılacak savaş için toplamış,
Selçuklu Sultanı Alparslan’a yenilmiş, esir düşmüştür(1071). Malazgirt Savaşından sonra, yeniden
toparlanan Bizans Ordusu, Bolvadin’de (1116), Konya’da (1146) ve daha sonra Miryekefalon’da (1176),
Selçuklularla savaşmış ve sonunda yenilerek bu bölgeyi Türklere bırakmıştır.
Bizans yönetiminde eyalet sistemi uygulanmış, bunlara “Tema Analitolikan” denilmişti. Özellikle 6. yy’
dan sonra önemi artan Amorium kenti, eyalet merkezlerinden biri olmuş ve Constatinapol’dan sonra ikinci
büyük kent konumuna gelmiş, Anadolu askerinin üssü olmuştur. Apameia ve Synnada şehirlerinin özelliği
azalmıştır. Bu arada savunmaya yönelik Akroinon ve Kidrea kalelerinin önemi artmış, halk kayalık
alanlarda yaşamaya başlamıştır.
3) Afyonkarahisar’da Türk Hâkimiyeti :
a) Selçuklu ve Beylikler Dönemi:
Malazgirt Zaferinden sonra yapılan antlaşmayı Bizanslıların tanımaması üzerine, Büyük Türk Sultanı
Alparslan, Kutalmışoğlu Süleyman Şah’tan Ege ve Marmara’ya kadar Anadolu’nun fethini istemişti.
Süleyman Şah “Başkomutan” olarak Türk ordusu başında Anadolu içlerine girmiş “Artuk, Tutuk, Saltuk,
Mengücek, Ebulkasım ve Atsız Bey” gibi büyük komutanlarının idaresindeki akıncılarla birkaç yıl içinde
Anadolu’nun fethini tamamlamıştır.
1071-1243 yılları Anadolu Selçuklu Türklerinin siyasî birlik olarak güçlü oldukları devirdir. 1157’de
Sultan Sancar’ın ölümü ile Büyük Selçuklular sona ermiş, büyük hakanlık tacı batı’ya, Anadolu
Selçuklularına geçmiştir. 1243’te Kösedağ’da Moğollarla yapılan savaşta uğranılan bozgundan sonra
dünyanın en güçlü devleti olma özelliğini kaybetmiş, Moğol egemenliği altına girmiş, İlhanlılara tâbi
beyliklere ayrılmıştır.
Selçuklulara bağlı olarak Anadolu’da kurulan ilk beyliklerden biri de SAHİBATA OĞULLARI’dır. Bu
beyliğin kurucusu Sahibata Fahrettin Ali, yaşamının büyük bir kısmını, mülkü saydığı Afyonkarahisar’da
geçirmiştir.
O zamana kadar “Karahisar” denilen şehre onun adına izafeten “Karahisar-ı Sahib” denmiştir.
Afyonkarahisar, uzun süre bu beyliğin başkenti olarak kaldı.(1265-1333) Sahibata’nın yerine geçen
torunu Şemsettin Ahmet Bey, Germiyanoğlu’nun damadı idi. Ölümünden sonra yerine geçen oğulları
Nusrettin Ahmet ve Muzafferüddin Devlet Beylerden Ahmet Bey, ana tarafından bağlı bulunduğu Germiyan
sarayına gitmiştir. Önce bütün Afyonkarahisar çevresine hâkim iken, gittikçe küçülen beylik zamanında
(1260-1428) Devlet Beyin oğulları şehirde hüküm sürmüşlerdir. Germiyan Beyi II.Yakup samimî bir Osmanlı
dostu idi. 1390’dan 1399’a kadar İpsala’da Osmanlı ülkesinde oturmuştur. Beyliğini vasiyet yolu ile II.
Murat’a bırakmış, böylece Germiyan beyliği içinde bulunan Afyonkarahisar’da OSMANLILAR’ın idaresine
girmiştir. (1428).
Bu dönemde Sultandağı, Çay, Bolvadin, Sandıklı, Şuhut ve özellikle kaleden dolayı Karahisar’a çok önem
verilmiş, kaleler onarılmış veya yeniden yapılmış; camii, medrese, han, kervansaray, türbe, su yolu
gibi anıtsal yapılar yapılmıştır. 40 ahşap direkli Ulu Camii, Taş Külliyesi, Sahipata Kervansarayı,
Ebheri ve Kureyş Türbeleri bunlar içinde en önemli yapılardır. Esirüddin Ebheri’nin yazdığı mantık
kitabı dünyanın her yerinde okutulmuştur.
Beylikler döneminde, zaman zaman Karamanoğulları, Hamitoğulları ve Eşrefoğullarının kısa süreler içinde
varlıkları hissedilmiştir. Bolvadin, Sultandağı ve Şuhut’ta eserleri vardır.
b) Osmanlı İdaresinde Afyonkarahisar :
Afyonkarahisar, Beyazıt devrinde 1390 yılında Osmanlılara geçmiştir. Ankara Savaşı’nın(1402) ardından
Germiyanoğulları tekrar eski topraklarına sahip olmuşlarsa da, son Germiyan Hükümdarı II.Yakup Bey’in
1429’da ölümü üzerine vasiyeti gereği bu topraklar tekrar Osmanlı hakimiyetine alınmıştır. XV.Yüzyıl
ortalarına doğru Osmanlıların, Rumelide Haçlılarla uğraştığı bir sırada durumu fırsat bilen
Karamanoğulları, Kütahya, Karahisari Sahip, Hamid taraflarına kadar akınlarda bulunarak bu yerleri
yakıp yıkmışlardır. Karamanoğulları ile Osmanlılar arasındaki bu gibi mücadelelerden oldukça etkilenen
Afyonkarahisar havalisi, II. Mehmet’in Karamanoğullarını ortadan kaldırmasıyla kesin bir şekilde
Osmanlı hâkimiyetine girmiştir.
XVII. yüzyılda başlayan Celâlî isyanlarından zaman zaman Afyonkarahisar bölgesi de etkilenmiştir.
1833’te bir süre II.Mahmut ile mücadele hâlinde olan Mısır Valisi İbrahim Paşa’nın eline geçen şehir,
beş yüz yılı aşan Osmanlı hâkimiyeti devrinde Anadolu Beylerbeyinin bir sancağı olmuştur.
Afyonkarahisar, 1917 yılına kadar Bursa’ya bağlı kalmış, I. Dünya Savaşı sonuna doğru bağımsız
mutasarrıflık olmuştur.
XV. yy dan itibaren Osmanlı; kültür, sanat ve yapılaşmalarda damgasını vurmaya başlamıştır. Özellikle
Karahisar’da kentleşme oluşmuş, kadılık, muhassıllık ve mutasarrıflık olarak idari merkez konumunu
almıştır. Mehmet Semai (Sultan Divani) ile Mevlevilik en üst düzeye ulaşmış ve Karahisar’ın adını tüm
dünyaya duyurmuştur. Ayrıca Ahmet Karahisari, Şemsettin Karahisari gibi kültür ve sanat adamları,
ilimizin adıyla anılmıştır.
c) Afyonkarahisar’ın Kurtuluş Savaşı’nda ki Yeri:
Adımızı bütün dünyaya altın harflerle yazdıran İstiklal Savaşımızın geçtiği ilimiz, coğrafî konumu
dolayısıyla her dönem insanların ele geçirmek istediği bir yerdir. Bu sebeple İstiklâl Savaşında
Afyonkarahisar’ın önemli ve seçkin bir yeri vardır.
Afyonkarahisar, Kurtuluş Savaşı açısından son derece önemli bir bölgedir. Bunun sebepleri şöylece
özetlenebilir: Yunanlıların son durağı olduğundan, istikbâldeki Millî Mücadele bu topraklar üzerinde
başlayacaktı. Ayrıca Afyonkarahisar, Ege Bölgesi’ndeki sivil direnişin temel taşlarından biri olan
Afyonkarahisar Kongresi’ni gerçekleştirmekle Doğu’da yapılan kongrelerle Batı’da yapılan kongrelerin
birleşmesini sağlamış, iki bölge arasında çıkması muhtemel sürtüşmeler bu toplantıyla önlenmiştir. Bu
kongreyle bütün müdafaa-i hukuk, redd-i ilhak ve kuvay-ı milliye harekâtı Türkiye Büyük Millet
Meclisi’nin denetimi altına alınmıştır. Ayrıca ilimiz, Afyonkarahisar-Eskişehir,
Afyonkarahisar-Kütahya, Afyonkarahisar-Uşak demiryollarının odak noktası olması nedeniyle silâh,
cephane, erzak naklinde son derece önemli rol oynamış, ordumuzun nakliye ihtiyacı daha çok bu
demiryolları ile sağlanmıştır. Ayrıca Afyonkarahisar, İzmir-Afyonkarahisar demiryolu hattıyla
İstanbul-Bağdat demiryolu hattı Afyonkarahisar’da birleştiklerinden, bölgeler arası nakliyenin büyük
yükünü Afyonkarahisar çekmiştir.
Yunanlılar, İngilizler tarafından Anadolu’yu işgale teşvik edilmişler ve onlardan büyük destek
görmüşlerdir. Yunanlılar Ege Bölgesi’ni, dolayısıyla onun son kalesi ve durağı konumunda olan
Afyonkarahisar’ıda bu yüzden işgal etmişlerdir. Afyonkarahisar, Yunanlılar tarafından iki defa işgal
edilmiştir. Birinci işgal çok uzun sürmemiş ancak ikinci işgal yaklaşık olarak 14 ay sürmüştür.
Afyonkarahisar, Yunanlılar açısından son derece stratejik öneme sahip bir bölgedir. Bunun sebebi,
Afyonkarahisar’ın yolların birleştiği bir bölgede bulunmasıdır. Afyonkarahisar-İzmir demiryolu hattının
başlangıç noktası Afyonkarahisar’dır. Bu demiryolu hattına sahip bir Yunan Ordusu iaşe ve ikmalini
emniyetli ve süratli bir şekilde karşılama imkânına sahiptir. Ayrıca muhtemel bir geri çekilme
harekatında bu demiryolu canlarının güvencesidir. Ayrıca Milli Mücadele’nin kalbi olan Ankara’nın hemen
yakınında bulunması onunla komşu olmasıdır. Afyonkarahisar’ın bu yönü, özellikle Sakarya Muharebesi’nde
ortaya çıkmış, düşman Emirdağ (Aziziye) yolu ile Polatlı önlerine kadar geldiğinde önemini
göstermiştir. Ayrıca Afyonkarahisar, olası bir Anadolu harekâtının kilit noktasıdır. Yunanlılar,
Türklüğü Anadolu’dan silmek sevdasına kapıldıklarından ve Anadolu içlerine yapılacak bir askerî
harekâtın başlangıç noktası, Afyonkarahisar’ı gördüklerinden dolayı ordularının cephede yerleşmesi bu
duruma göre düzenlenmiştir. Afyonkarahisar’dan kuzeye, Eskişehir’e doğru uzanan ve 300 kilometreyi
bulan geniş cephede, daha az kuvvet bırakılmıştı. Afyonkarahisar Bölgesi, Yunanlılar tarafından hem
güvenlikleri, hem de muhtemel harekatları açısından son derece önemli bir bölge olarak
değerlendirilmiş, kaderleri de bu topraklarda belirlenmiştir.
Mondros Barış Antlaşması’ndan (Aralık-1918) hemen sonra İngiliz, Fransız ve İtalyan birlikleri yer yer
Osmanlı topraklarına girdiler. Bu arada, 16 Nisan 1919’da Fransızlar Afyonkarahisar istasyonuna
yerleşti. 21 Mayıs 1919’da iki subay ve 262 erden meydana gelen bir İtalyan birliği de Afyonkarahisar’a
geldi. Bu birlikler, 17 Mart 1920’de buradan çekilerek yerlerini Yunanlılara bıraktılar.
Çok kısa süren birinci işgalden sonra, 13 Temmuz 1921’de Afyonkarahisar ikinci kez işgal edildi ve tam
bir yıl, bir ay, 25 gün Yunan işgali altında kaldı.
İlimiz topraklarına yerleşmiş bulunan Yunan kuvvetleri, önce Sakarya’da, daha sonra da bu yenilgiden
kurtulamadan ve güçlenme fırsatı bile bulamadan Kocatepe-Dumlupınar arasında 26-30 Ağustos 1922
günlerinde “Büyük Taarruz Harekâtı”mızla daha büyük bir darbe yiyerek yurdumuzdan kovulmuştur.
Sakarya Meydan Muharebesi’nden sonra Yunanlılar Afyonkarahisar’da yayılmak ve temelli yerleşmek
istediler. Afyonkarahisar’ın Türk Millî Mücadelesinde şeref duyacağı bir husus da, düşmana ilk
kurşunun, bir Afyonkarahisar’lı Komutan olan Ali Çetinkaya tarafından atılmış olmasıdır. (28-29 Mayıs
1919 172.Alay Komutanı Ayvalık).
Afyonkarahisar’ın kurtuluş plânları Akşehir’de yapıldı. Daha sonra Şuhut’a gelindi. Atatürk, İnönü ve
Fevzi Paşa’nın gizlice hazırladıkları Büyük Taarruz plânları Afyonkarahisar’da eski Belediye Binasında
yapıldı. Millî Mücadelenin kazanılmasında Afyonkarahisar halkının büyük katkısı vardır; çünkü
Afyonkarahisar halkı, Atatürk ve millî kuvvetlere manen ve maddeten büyük desteklerde bulundu.
26 Ağustos 1922 günü, saat 05.30 ‘da top ateşiyle aydınlanan Kocatepe’den fırlayan ordumuz, sıra sıra
tel örgülü, makinalı tüfek ve top yuvalarıyla pekiştirilmiş Yunan mevzilerine, büyük bir insan üstü
güçle atılarak saldırıya geçmiş, makasla, dipçikle hatta elleriyle, bedenleriyle parçaladıkları tel
örgüleri aşıp, mevzileri bir bir ele geçirerek Kurtuluş Savaşı destanını yazdırmıştır. Başkomutanımızın
önderliğinde, Milletimizin bütün insanlarının büyük çaba ve destekleri ile yurdumuz içinde bir tek
düşman eri bırakılmayıncaya dek bu taarruz harekatımız sürdürülmüş ve İzmir’de noktalanmıştır.
İlk gün 1 ve 2 nolu tepeler, Tınaztepe, Kılıçarslan 1. ve 2. noktaları, Belentepe, Erkmentepe, ikinci
gün Çiğiltepe ve Afyonkarahisar( 27 Ağustos 1922, saat 17.oo) ele geçirildikten sonra, üçüncü gün Batı
Cephesi ve Ordu karargâhları Afyonkarahisar’a getirilip Belediye Binasında (bugünkü Zafer Müzesi)
üslendirilmiş ve 30 Ağustos 1922 Başkomutanlık Meydan Muharebesi buradan yönlendirilmiştir.
Mustafa Kemal Paşa, 21 Ekim 1925 günü Afyonkarahisar Türk Ocağında ve Başkomutanlık Savaşının ilk
kutlanışında, 30 Ağustos 1924 günü Dumlupınar yakınlarındaki Çataltepe’de öğleden sonra saat 03.30’da
söylediği nutkun özetinde:
“Afyonkarahisar, Son Büyük Zaferin Kilidi Oldu, Esası Oldu, Afyonkarahisar’ın Tarihi Savaşımızda
Unutulmaz Parlak Bir Sayfası Vardır.”
“Afyonkarahisar-Dumlupınar Meydan Muharebeleri, Türk Ordusunun, Türk Subay ve Komuta Heyetinin Yüksek
Gücünü ve Kahramanlığını Tarihte Bir Daha Tespit Eden Çok Büyük Bir Eserdir. Bu Eser Türk Milletinin
Hürriyet ve İstiklâl Fikrinin Ölmez Anıtıdır.” demiştir.
Gazi Mustafa Kemal, 26 Ağustos’ta başlayıp 30 Ağustos’ta kesin bir sonuca bağlanan 5 günlük
“Başkomutanlık Savaşı” sırasında, 27 Ağustos 1922’de düşmandan temizlenen Afyonkarahisar’a 23 Mart
1923’te gelmiş, Afyonkarahisar halkının sevgi gösterileriyle karşılanmıştır.
Dumlupınar Zaferi’nin 3.yıldönümünde Afyonkarahisar gençlerinin telgrafına Gazi Mustafa Kemal şöyle
cevap veriyor:
“Dumlupınar’ın 3.Yıldönümünü kutlarken beni hatırladığınız ve hakkımda gösterdiğiniz samimi duygular
için teşekkürlerimi sunarım.
Asrın bütün icaplarını tamamıyla anladıklarına inandığım, Sayın Karahisar’lıların askerî zaferimizde
olduğu gibi ve sosyal devrimimizin en ön saflarında da kendine yaraşan saygılı yerde yürüyeceklerine
eminim. Bu bakımdan bana düşen vazifelerin yerine getirilmesi ve belli edilmesinde bir an bile tereddüt
etmeyerek, Milletin güven ve sevgi ile bağışladığı, kuvvet ve yetkiyi iyiye kullanacağımı arz etmekle
seviniyorum. Hepinize selâm ve sevgiler.’’