Mimi’nin Hayalleri (Masal)

Mimi, camın kenarında oturmuş, yağan yağmuru ve ıslanmamak için hızlı hızlı yürüyen adamları ve kadınları seyrediyordu. Bir yandan da hayal kuruyordu. Tıpkı yolun karşısındaki okuldan dağılan çocuklar gibi, gideceği bir evi, onu kapıda karşılayan bir annesi olduğunu hayal ediyordu. Günün çok geç bir saati olmamasına rağmen hava kararmış, tıpkı dışarısı gibi oda da kasvetli bir hale bürünmüştü. Dün sabahtan beri hiç durmadan çalıştığı için, uykusu gelmeye başladı. Bugün, kimsesiz çocuklar yurdunda denetleme vardı. Mimi, çocukların en büyüğü olduğu için, hepsi ile teker teker ilgilenmişti. Müfettişler gelmeden önce bütün çocuklar yıkanmış, tertemiz kıyafetlerini giymiş ve saçları taranmıştı. Ayrıca her taraf sabunlu sularla temizlenmiş, yataklar düzgün bir şekilde toplanmış ve eşyaların tozu alınmıştı. Misafirlere çayın yanında ikram edilecek kekler ve kurabiyeler de hazırlandıktan sonra, Müdire hanım’ın saat onda kontrole gelmesini beklemeye başlamışlardı. Mimi, bu arada çocukları düzgün bir şekilde sıraya koymaya çalışıyordu. Ufaklıklar, bir türlü yerlerinde durmuyor ikide bir sırayı bozuyorlardı. Kimi ağlıyor, kimi oyun odasına kaçmaya çalışıyordu. Bazı haylazlar da, gizlice mutfağa girip, misafirler için hazırlanmış yiyecekleri aşırmaya çalışıyordu. Mimi, son olarak çok nazik ve terbiyeli olmalarını ve sorulan sorulara saygılı bir şekilde cevap vermelerini tembih etti. O da kırmızı kazağını ve kareli eteğini giymişti. Uzun kestane saçlarını özenle taramış ve kırmızı tokasını saçlarına tutturmuştu. Aynanın karşısına geçip, baktığında görünüşü onun da hoşuna gitmişti. Yurdun uzun koridorunda yankılanan ayak seslerini duyan çocuklar:

— Müdire hanım geliyor! Müdire hanım geliyor, diye telaşla bağırmışlardı.
Çocuklar, boy sırasına girerek, kontrole hazırlanmışlardı. Müdire hanım, çok sert görünüşlü ve çok disiplinli bir kadındı. Ama bütün çocukları çok seviyor ve onlar için çok çalışıyordu. Askerlerini denetleyen bir komutan edası ile sıranın başından sonuna kadar, ağır ağır yürüdü. Çocukların ellerini, kıyafetlerini ve ayakkabılarını sert bir ifadeyle kontrol etti. Sonra da yatak odalarına girip, yine aynı ifadeyle birer birer dolaştı. Koridora çıkıp, çocukların karşısına dikildi. O yokken aralarında fısıldaşan çocuklar, korkarak sustular.

Bir dakika kadar süren can sıkıcı bir sessizlikten sonra, müdire hanım:
— Bir saat sonra müfettişler burada olacaklar. Sizler, iyi yetiştirilmiş ve saygılı çocuklar olduğunuzu onlara ispat etmelisiniz. Onların üzerinde bırakacağınız iyi bir izlenim sizin yararınıza olacaktır çocuklar. Eğitiminize devam edebilmeniz ve burs alabilmeniz için, bu yurdun çok iyi olduğunu onlara göstermeliyiz. Müfettişlerle birlikte yardım birliğinin de geleceğini sakın unutmayın! dedi ve Mimi’ye bakarak:

— Mimi, çocukları okuma salonuna götür ve misafirlerimiz gelene kadar onlarla ilgilen! dedi
Mimi, sesi titreyerek:
— Tabii efendim, dedi ve sıranın önüne geçerek onları salona götürdü.
Yağmur hala yağıyordu. Cama vuran damlalar, ince bir yol çizerek akıp, kayboluyordu. Nihayet denetleme sona ermişti. Her ayın son günü yapılan bu denetleme hangi yönden bakarsanız bakın korkunç bir gündür. Sıkıntı ile beklenir, çalışarak geçirilir ve bütün yurtta büyük bir gerginlik yaratırdı. Zavallı Mimi, yorgunlukla başını soğuk cama dayayarak dışarıyı seyretmeye devam etti. Sabahın beşinden beri ayaktaydı. Bu günü de başarı ile bitirmişlerdi. Ziyaretçiler, onları teftiş etmiş ve çaylarını içmişlerdi. İşlerini bitirdikleri için rahat, kendi evlerine, sıcak sobalarının yanına dönüyorlardı. Mimi, başı camda, yurdun kapısındaki otomobilleri ve binip gidenleri seyrediyordu. Her otomobil kalktıkça o da onlarla beraber güzel bir eve gittiğini düşünüyordu. Sırtında güzel bir manto ile arabaya girince şoföre:

— Eve, diyordu.
Mimi dalgın dalgın düşünürken yanına gelen çocuklardan:
— Seni bürodan istiyorlar. Acele etsen iyi olur, dedi.
— Kim istiyor beni?
— Müdire hanım.
Mimi: “Acaba bir hata mı yaptım?” diye düşündü. Yoksa kekler ve kurabiyeler güzel olmamış mıydı? Yoksa — aman Allah’ım! – çocuklardan biri misafirlere bir saygısızlık mı yapmıştı?

Mimi, aşağı inerken yardım birliğinin üyelerinin sonuncusu da kapıdan çıkmak üzereydi. Mimi onu sadece arkadan gördü. Elini sallayarak bir araba çağırıyordu. Otomobil yaklaşınca kuvvetli farların ışığı adama vurdu ve duvara gölgesi düştü. Bu bütün döşemeyi ve duvarı kaplayan upuzun bacaklı bir gölge idi. Mimi’ye acayip bir örümcek gibi göründü ve kızcağız gülmekten kendini alamadı. Mimi, yaradılıştan neşeli bir kızdı. Eğlenmek için karşısına çıkan en küçük bir fırsatı kaçırmazdı. Müdire hanımın odasının kapısını çalıp, içeriye girdi; işin tuhafı o da gülümsüyordu.

— Otur bakalım Mimi, dedi. Sana anlatacaklarım var.
Mimi iskemleye oturdu ve heyecandan nefesini tutarak beklemeye başladı. O sırada bir otomobilin ışığı pencereyi aydınlattı.

Müdire Hanım:
— Şimdi giden beyi gördün mü? dedi.
— Sadece sırtını gördüm.
— O, yardım birliğimizin en saygın üyelerinden biridir. Bu yurdun yaşaması için, her türlü yardımı yapar. Adını söylemeye yetkili değilim.

Kendisi öyle istiyor.
Mimi şaşırmıştı. Şimdiye kadar yardım birliği üyeleriyle ilgili bir konunun kendisiyle konuşulduğunu hiç hatırlamıyordu. Müdire devam etti:

— Bu bey çocuklardan bazılarıyla ilgilendi; Onları koleje gönderdi. Ama doğrusu bugüne kadar hiçbir kızla ilgilenmemişti.

Mimi:
— Evet, efendim, diye mırıldandı.
— Bugünkü toplantıda senin hakkında konuştuk.
Müdire Hanım ağır ağır sözlerine devam etti:
— Biliyorsun, buradaki çocuklar on altı yaşını doldurunca çıkarılırlar. Akıllı ve çalışkan bir kız olduğun için, seni göndermedik. Ama yurdumuzda daha fazla kalman doğru değil. İşte, bu yüzden bugün senin durumunun ne olacağını konuştuk.

Müdire Hanım, iskemlede suçlu gibi oturan Mimi’ye baktı. O, sanki başkalarını rahatsız etmekten sıkılıyormuş gibi başını önüne eğiyordu.

Müdire Hanım devam etti:
— Aslında senin durumunda olan birinin bir işe girmesi gerekirdi, ama okulda büyük bir başarı gösterdin. Öğretmenlerin senin çok iyi bir öğrenci olduğundan bahsediyorlar. Türkçe öğretmenin yazdığın kompozisyonları çok övüyor.

Mimi’nin suçlu hali hâlâ geçmemişti.
— Mimi, az önce gördüğün bey, seni bir koleje göndermemizi teklif etti.
Mimi gözlerini iri iri açarak:
— Koleje mi? diye bağırdı.
Müdire Hanım başını salladı:
— Masraflarını kendisi karşılayacak, çok çalışırsan iyi bir yazar olacağına inanıyor.
Mimi öylesine şaşırmıştı ki:
— İyi bir yazar, diye kadının sözlerini tekrarladı.
— Evet, ama yaz tatillerinde buraya geleceksin. Kolejde kalacağın dört yıl boyunca, ayda otuz beş dolar alacaksın. Burada kaldığın zaman da masrafların bize ait olacak. Parayı o beyin yardımcısı gönderecek. Buna karşılık sen de her ay ona okuldaki durumunu bildiren bir mektup yazacaksın. Bu mektubu yardımcısının adresine göndereceksin. Mektup yazmanı isteyişinin sebebi de kendini geliştirebilmen için, en iyi yolun çok mektup yazmak olduğunu düşünmesindendir. İşte çocuğum, bunca zaman kaldığın bu yerden ayrılıyorsun. Herhalde bizi de unutmaz, arada bir bize de mektup yazarsın.

Mimi bir an önce dışarı çıkmak ister gibi kapıya baktı. Şaşkınlıktan ve sevinçten başı dönüyordu. Kalktı, geriye doğru bir adım attı. Müdire Hanım bir işaretle onu durdurdu:

— Herhalde sen de karşına çıkan bu büyük fırsattan dolayı sevinmişsindir. Bu iyilik şimdiye kadar hiçbir kızın başına gelmedi. Her zaman hatırlamalısın ki...

— Şey, evet efendim, teşekkür ederim... Gidip çocuklara bir bakayım.
Mimi dışarı çıkınca burada geçen uzun yıllarının nihayet bittiğine seviniyor, tanımadığı o beye karşı sonsuz bir minnet duyuyordu. Çalışacağına, çok çalışacağına hiç şüphesi yoktu.

Hans Christian Andersen