Ev Sahibinin İşine Karışılmaz! (Hikaye)

Pâdişah ile veziri tebdîl-i kıyâfet dolaşırlarken yolları bir köye düşer. Bir köylü onları evinde misafir eder. Kış günü olduğu için köylü, misafirler üşümesin diye evindeki sandalye benzeri bir şeyi kırarak sobaya atar. Padişah, köylüye üşümediklerini ısınmak için iskemlenin yakılmasının doğru olmadığını söyler. Köylü, padişahın ensesine bir tokat patlatarak şöyle der:
- Ev sahibinin işine karışılmaaaz!”
Padişah köylüye kızacak, ama kızamıyor. İçinden, “Ben sana gösteririm!” diyerek bir plân kurar. Padişah ile vezirinin ayrılma vakti gelmiştir. Padişah, ayrılırken köylüye ismini ve kaldığı yeri söyleyerek mutlaka misafir etmek istediğini söyler.
Gel zaman, git zaman köylünün yolu saraya düşer. Bu yerin sahibinin misafiri olduğunu söyleyerek içeri girer.
Padişaha haber verilir.
Padişah da köylüden öcünü alacak olmanın mutluluğu içinde sarayın denize bakan balkonuna sofra kurdurur. Köylü, vezir ve padişah birlikte sofraya otururlar. Padişah yemek yerken biten yemeklerin tabaklarını denize fırlatır. Atar ki, köylü kendisine neden attığını sorsun.
Padişah boşalan tabakları durmadan denize atıyor, ama köylüden ses yok. Bu duruma dayanamayan vezir:
Efendim, hazinenizin çok kıymetli tabaklarını denize attınız, der.
Köylü, bir tokat da vezirin ensesine patlatır ve padişahı kahkahaya boğar:
- Vezir efendi, sen hâlâ anlamadın galiba. Ev sahibinin işine karışılmaaaz!