Suşehri’nin Çobanlı Yaylasındadır. Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim Han, Çaldıran’a giderken, yaşlı bir çoban koşarak yanına gelir:
“Sulağımıza hoş geldin sultanım. Görüyorum ki yorgunsun, açsın. Bu fakire misâfir olursan gönül alırsın. ” der. Yavuz Sultan Selim Han; “Ben tek başıma değilim Çoban baba. Ardımda koca bir ordu var. ” der.
Çoban tevekkülle boynunu büker: “Allahü teâlâ kerimdir. Hele sen bir mola ver. Misâfir kısmetiyle gelir. ” der.
Yavuz Sultan Selim Han; “Bunda bir hikmet var” diyerek mola verilir. Çadırlar kurulur.
Çoban, sürüden 4 koyun seçer ve keser, yüzer, temizler ve kazana koyar. “Bir şartım var kemikleri sakın atmayın. ” der. Bütün ordu doyar. Çoban kemikleri deriye doldurup duâ eder ve koyunlar Allahü teâlânın izniyle dirilir ve sürüye katılır. Yalnız biri topallar. Yavuz Sultan Selim Han; “Bu neden topallar?” diye sorunca, Çoban; “Bunun bir kemiği noksan. ” der. Yavuz Sultan Selim Han, koynundan bu koyunun aşık kemiğini çıkararak; “Sizi denemek istedim. Siz kâmil bir velisiniz. ” der ve duâsını ister. Bu zât da:
“Allahü teâlânın yardımı senin üzerindedir. Âlemlere rahmet olarak gönderilen sevgili ve şerefli Peygamber efendimiz ve Eshâb-ı kirâmı senin yanındadır. Merak etme zafer senin olacaktır. Muzaffer olarak döneceksin. ” der.
Bu kerâmet ehli çobanın türbesi ziyâret edilen yerlerin başında gelmektedir.