Misis bölgesinde yapılan kazılarda, Osmanlı, Bizans, Arap ve Roma çağlarına ağıt kültür katlarına rastlanmış, ne yazık ki sadece Müzedeki mozaikler ile bir kaç tarihi eser ve eski zamanlara uzanan öyküsü ile Misis Köprüsü günümüze kadar ulaşabilmiştir.
Misis Kazıları
Misis yöresinde 1956, 1957 ve 1958 yıllarında Prof. Dr. Theodor Helmuth Bosser başkanlığında kazılar yapıldı.1959'daki kazıda höyüğün batısındaki kilisede IV. yüzyıla ait mozaikler bozuk bir durumda ele geçirildi. Kilisenin altında bir Roma tapınağı olduğu sanılır. Esas höyüğün merkezinde ve batı yamacındaki çalışmalarda Bizans ve daha genç devirlere ait duvarlar ve 6 m yüksekliğinde tuğladan kubbeli kaleye ait su sarnıcı bulundu. Sarnıç geç bir devreye ait olduğu anlaşıldı. Kilisede bazı Arapça yazılı mezar taşları ele geçti. Ayrıca bol sayıda Bizans boyalı çanak çömleği bulundu.
1957'deki çalışmalarda. höyükte İslam çağına ait kubbeli, tuğladan büyük bir sarnıç meydana çıkarıldı. Ele seçen Bizans çanak çömleğinde ise figürlü tasvirler vardı.1958'de höyüğün doğu yamacında çalışıldı.
Osmanlı, Bizans, Arap ve Roma çağlarına ait kültür katları, şehir duvarları kule ve kapıları sondajlarla tespit edildi.12. yüzyıla ait kilise inşaatı bulundu. Kazıda elde edilen Bizans ve İslam seramikleri zaman bakımından tespit edilerek 8. ve 9. yüzyıla ait İslami döneme ait seramikler, Grekçe ve Arapça kitabe parçaları, Roma ve İslam çağına ait heykeller bulundu.
Misis hakkında yazılanlar
Misis’e dair ilk bilgiler M. Ö.1183-1181 yılları arasında baştan başa onarıldığına dair Herodot ile Strabon'dan edinilen bilgilerdir. Misis’e dair Heredot ve Strabon iki farklı hikaye aktarmışlardır. Heredot, Truva'nın zaptından sonra Ege'li Yunanlılardan Anflochos'un Kilikya'ya göçerek Suriye hududundaki eski Pesideion şehrini kurduğunu yazarken M. Ö.66’da Amasya’da doğan Strabon ise Anflochos'un Mopsos ile birlikte Kilikya'ya döndüğünü ve beraberce Misis gibi bir sıra önemli şehirler tesis eylediklerini söylemektedir.
Tarih dönemleri içerisinde Danunalar Misis'e Pahri, Asuriler Pahru derlerdi. Yunanlılar tarafından ise Mopsuhestia diye söylenen ve Mopsos'un evi manasına gelen eski Misis gelişmiş bir şehir olarak bilinirdi. Burada şehrin stadyumu ve akropolü gibi büyük tesisleri yükselir ve iki tarafı mermer sütunlu geniş bir yoldan yelkenlilerin bağlandığı ırmak boyuna gidilirdi. Bir zamanlar da Danuna Krallığı’nın hükümet merkezliğini yapan Misis'in birçok defalar İran Satraplarınca yönetilmesi Misis’in stratejik durumu kadar ekonomik ekonomik açıdan önemini de göstermektedir.
Altıncı Selökos da Misis'de oturmuş ve fakat halka çok fazla vergi uyguladığı için halkın isyanı ile karşılaşmıştı. Misis'liler kral sarayını ateşe vermişler ve Selökos burada yanarak ölmüştür. MÖ.93 yılında meydana gelen şu hadise bize Selökidler'in en zayıf dönemlerinde bile Misis'in iyi binalara sahip bulunduğunu göstermektedir.
Romalılar devrinde ise Misis daha da gelişmiş bir şehir durumuna geldi. Büyük surlarla çevrilmiş olan Misis, Ceyhan nehrinin sağ ve sol kıyılarını işgal ediyordu. Selökidler idaresinde Selösi ismini alan Misis'e Kilikya prokonsulü Ciceron tekrar Mopsuhestia demiş ve imparator Adrian burada birçok inşaat yaptırarak şehre "Hadriana Mopsuestia" adını koymuştur. Gerek bu onarma faaliyeti ve gerekse Langlois'nın Misis'de bulduğunu söylediği bir taş üzerinde: «Mukaddes, hür, müstakil, Roma'nın dostu ve müttefiki Misis» ibaresini taşıyan yazı Romalılar'ın Misis'e pek önem verdiklerini belirtmektedir.
Misis en görkemli devirlerini Romalılar ve Harun Reşit devrinde bulmuştur. O zamanlar şehir kuzeydeki sırtlardan başlayarak, Yunanlıların Pagros dedikleri, Nur dağları eteklerine kadar uzanıyordu. Misis surlarının 3 kapısı vardı. Bunlardan Adana ve Halep kapıları batı ve doğuya açılıyorlardı, Köprü kapısı ise, iki tarafı yüksek duvarlı bir geçit ile kaleye irtibat sağlıyordu.
http://www. adanadan. biz